***
































ALLAH (C.C) KİME HAYRI MURÂD ETTİYSE, ONU DİNDE FAKÎH (ÂLİM) KILAR.

AİLE İÇİ İLETİŞİMDE DİKKAT EDİLECEK BAZI HUSUSLAR

 
 
AİLE İÇİ İLETİŞİMDE DİKKAT EDİLECEK BAZI HUSUSLAR
 
Anne babaların kendi aralarında ve ço­cuklarıyla diyalog kurarken dikkat etmeleri gereken bazı önemli hususlar vardır. Aile içi iletişimde ilk etapta konuştuğumuz kişi­nin çok değerli bir varlık olduğunu düşün­mek ve kabullenmek gelmektedir.
İletişim kurulacak kişinin içinde bulunduğu psikolojik durumunu tespit et­mek ve davranışları ona göre ayarlamak iletişimin sağlıklı olması için çok önemlidir. Öfkeli, sinirli, kırgın ve çok gerilmiş birine yaparsanız yapın, o anda size olumlu ce­vap vermeyeceği açıktır. Böyle durumlarda, öfkesinin geçmesini beklemek veya öfkesini geçirecek bir şeyler bulmak en iyi yoldur.
Aile içi iletişimde bardağın daima dolu tarafını görmenin çok olumlu sonuçlar do­ğurduğu bilinmektedir. Güzel gören, güzel düşünen yaşadığı hayattan lezzet alır. Böy­le bir olumlu bakış açısı huzurun da anah­tarıdır. Tatlı dilin yılanı bile deliğinden çıkaracağını unutmamak gerekir. Tatlı dil ve güler yüzle kime yaklaşırsanız yaklaşın, karşınızdakinin etkilenmemesi mümkün olmayacaktır.
Aile içi iletişimlerin kopmasına ya da azalmasına neden olan faktörleri aradan kaldırmanın en etkili yolu aile içinde birlikte geçirilen zamanların artırılmasına ve ye­terli hale getirilmesine bağlıdır. Bu neden­le, aile bireylerimize daha fazla zaman ayırarak onları yakından tanımalı ve kendilerini ifade etmelerine zemin hazırlama­lıyız.
"Öfke ile kalkan zararla oturur." Bunun için ani karar ve tepkilerden uzak durul­malıdır. Sabır her şeyi yenen bir duygudur Bu açıdan "Sabır acıdır ama meyvesi tatlıdır"' denilmiştir. Bu nedenle meydana gelen olaylarda sabır iyi bir ilaçtır. Bunu kullanmasını iyi bilenler daha az hata yapmayı öğrenmişlerdir.
Gurur, kibir, bencillik benzeri kişilik özelliklerinden uzaklaştıracak eğitimler alınmalıdır. Özellikle aile içinde bu tür tutumlar sevgiyi ve saygıyı zedelemektedir.
Ailede her türlü şeyi paylaşan çiftlerin birbirlerine karşı gurur ve kibir yapmaları anlamsızdır. Bunun için, kadının kocasına, kocanın hanımına, çocuğun babasına ve annesine, annenin ve babanın çocuğuna karşı yaptığı gurur zararlıdır ve aile içinde huzursuzluk meydana getirir.
Ailenin temelini sevgi, fedakârlık, saygı ve hoşgörü gibi kavramlar oluşturur. Bunları iyi bir şekilde yerinde ve zamanında kullanabi­lirsek, aile içinde huzuru sağlamayı başarabiliriz.
Aile içi şiddet aile bireyleri arasındaki bağı koparan kötü bir davranış biçimidir. Şiddet aile içinde uygulandığında karşılıklı sevgiyi, saygıyı, fedakârlığı ve hoşgörüyü yok ettiği gibi, ailenin dağılmasını da bera­berinde getirir. Şiddetten uzak ve sevginin egemen olduğu bir aile cennetten bir köşedir.
Aile fertlerinin birbirlerine nereden ve nasıl baktıkları da çok önemlidir. Birbirleri­ne doğru yerden bakmak ve birbirleri hak­kında faydalı değerlendirmelerde bulunmak aile bağlarının sağlamlaşmasında etkin rol oynar.
HZ. PEYGAMBERİN AİLE İÇİ İLETİŞİMİ[1]
 
Günümüz psikoloji bilginleri evlilik kurumunun mutlu, huzurlu ve sürekli olabilmesi için, aile içi iletişimde eşlerin ve diğer aile bireylerinin yapması gereken şeyleri, insan fıtratında var olan duyguları da göz önüne alarak öneriler halinde sunmuşlardır. Buna rağmen yine de ailelerde huzursuzluklar, mutsuzluklar varlığını sürdürmektedir. Ancak asırlar önce Hz. Peygamber, aile içinde huzuru ve mutluluğu hem de tek eşle değil birçok eşle sağlamıştır. Bu huzuru ve mutluluğu sağlamanın yollarını da bizlere göstermiş ve tavsiyelerde bulunmuştur.
 
İletişim, sevgi ve merhamet içerirse başarılı olur. İlk adım karşıdakine sevgiyi belli etmekle atılmalıdır. Hz. Peygamber’in, “Biriniz kardeşini sevdiği zaman bunu ona haber versin,” buyurması bu nedenledir. Bugün, Hz. Peygamber’in bu öğütleri iletişim teknikleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Peygamber’in aile içi iletişimde, iletişim türlerini kullanması her bakımdan örneğimiz olan sevgili peygamberimizin bu yönüyle de rehberliği, aile içi iletişimimizde bizler için yol gösterici olacaktır. Bundan dolayı bu bölümde, Hz. Peygamber’in aile içi iletişimde esas almış olduğu ölçülerden bahsedilecektir. Bunu yaparken hanımları, çocukları ve diğer akrabaları ile olan iletişimini ayrı başlıklar altında incelenecektir.
 
Hz. Peygamber, ailesi ile, farklı biçimlerde iletişimde bulunmuştur. Günümüzde olduğu gibi, medya ve teknoloji iletişim araçları bulunmayan o dönemdeki iletişimin temelini, sözlü, sözsüz iletişim biçimleri oluşturmaktaydı. Buradaki sözlü iletişim, Hz. Peygamber’in hitabeti, hadisleri; sözsüz iletişim ise O’nun eylem ve onaylarını yani sünnetini ifade eder. Risalet görevi gereği hem alıcı, hem de verici konumunda olan Hz. Peygamber’in misyonu, sadece Allah’tan aldığı iletiyi iletme değil, aynı zamanda onu açma ve hayatında onu uygulamak ta bu görevin gereğidir. Buna göre, Hz. Peygamber’in ailesi ile iletişiminin temelini, hadislerden ve sünnetlerden öğrenmekteyiz.
 
Hz. Peygamber, hanımlarıyla, çocuklarıyla ve akrabalarıyla ilişkilerinde sözlü ve sözsüz iletişim türlerini kullandığı hadislerden ve sünnetlerden anlaşılmaktadır. Onun bazen sukut etmesi, bazen tebessüm etmesi, bazen de yüz renginin değişmesi, aile üyelerine mesajları vermede yeterliydi. Bu mesajlardan bir kısmı, onay anlamında olumluyken, bir kısmı ise, hoşlanmama, rahatsız olma ve karşı çıkma anlamını taşımaktaydı. Bunları Hz. Peygamber’in hadislerinden tespit etmekteyiz. Bundan da anlamaktayız ki, Hz. Peygamber sözlü iletişiminin yanında sözsüz iletişim türlerinden beden dilini de kullanmıştır. Mesela Hz. Peygamber, gerektiği anlarda konuşmalarını jest ve mimiklerle desteklemiştir. Şüphesiz bundan maksat, mesajın daha iyi anlaşılmasıdır. Hz. Peygamber, bu jest ve mimikleri kullanırken ölçülü kullanmış, yersiz ve aşırı hareketlere yer vermemiştir.
 
HANIMLARIYLA OLAN İLETİŞİMİ
 
Hz. Peygamber, birçok hadisinde ailenin önemine değinerek, onun bir huzur yeri olduğunu belirtir. Cennet köşelerinden birine benzetilen huzurlu ailede, görev ve sorumlulukları belli üyeler bulunmaktadır. Bunlardan her birinin diğer üyelere karşı yerine getirmekle sorumlu olduğu vazifeleri bulunmaktadır. Yaratılışı itibariyle aile reisi durumundaki erkeğin, yuvanın ikinci temel taşı olan kadına karşı iyi davranması gerektiğini çok açık ve net bir ifade ile belirten Hz. Peygamber, bunu, kişinin Allah katında hayırlı sayılmasının bir ölçüsü olarak anlatır. Yine o, iman, iyi ahlak ve aileye karşı iyi davranmayı bir arada zikrederek hanımlara karşı hareket ve davranış tarzımızı belli prensip ve kaidelere bağlamaktadır. Böylece bir Müslüman’ın gerek kendi hanımına gerekse diğer bütün kadınlara karşı davranış tarzının nasıl olması gerektiğine işaret eder. Çeşitli vesilelerle, erkeklerin, kadınlar üzerinde, kadınların da erkekler üzerine hakları bulunduğunu söyleyen ve bunu kanunlaştıran Hz. Peygamber, kadınlar hakkında Allah’tan korkulmasını, onlara herhangi bir şekilde haksızlık yapılmamasını isteyerek, onların Allah’ın müsaadesi ile alındığını ve birer yardımcı olduklarını bütün bir insanlığa açıklar. Veda hutbesinde yüz binlerce insana karşı söylenen bu sözler, İslam’ın ve Hz. Peygamber’in kadınlara karşı nasıl davranılması gerektiğini ortaya koyan ifadelerdir. Bu açıdan değerlendirildiği zaman kadın insanlığı sadece beden ve şekil olarak tamamlamakla kalmaz, aynı zamanda sevgi ve arzularını, içinde erittiği, sütü ile beslediği insanoğlunu, çocukluğun zayıflık ve bilgisizliğinden alıp, bakış, tebessüm, yüz ifadelerini öğretip aydınlık bir geleceğe götürür. Bu bakımdan kadınlık sadece fiziksel farklılık meselesi değildir. O, kutsal bir sevgi, güzellik, zarafet ve yüce bir bağlılığın birleşmesiyle meydana gelmiş bir varlıktır. İşte bu yüzden, Hz. Peygamber, cenneti kadının ayakları altına sermiştir.
 
Hz. Peygamber’in çok başarılı ve huzurlu bir aile hayatı olmuştur. Aile hayatı içinde ne bir münakaşasına, ne de herhangi bir hanımını azarlayıp kötü davranmasına rastlanmamıştır. O’nun evlilik hayatı kusursuzdur ve bu günün evli çiftlerine bir örnektir. Kadınlara iyilik yapmanın, onlara şefkatli davranmanın, imanın bir alâmeti olduğunu beyan ederek bu meseleye büyük önem vermiştir. “Kim Allah'a ve ahiret gününe iman etmişse, komsusuna eziyet etmesin. Kadınlara da iyiliği tavsiye ediniz. Çünkü onlar kaburga kemiğinden yaratılmıştır. Kaburganın en eğri tarafı da üst tarafıdır. Onu doğrultmak istersen kırarsın. Olduğu gibi bıraktığın takdirde de daima eğri kalır. Bunun için, kadınlara her zaman iyiliği tavsiye edin” mealindeki hadis-i şerifle peygamberimiz, kadınların hem maddî yapılarını, hem de ruhsal durumlarını ifade ederek, onlara anlayışlı davranmayı, kusur ve eğriliklerine tahammül edip sabır gösterilmesini tavsiye etmiştir.
 
Hz. Peygamber, bizlere bu tavsiyeyi yaparken, kendisi de söylediklerini en güzel şekilde uygulamıştır. Hz. Peygamber kendi hanımlarına da çok nazik davranır, hiçbir şekilde kalplerini kırmazdı. Başta Hz. Âişe olmak üzere bütün hanımları, Peygamberimizin evde çok sakin, halim ve mütevazı olduğunu söyleyerek, O’nu her yönüyle mükemmel bir aile reisi, merhametli bir koca, şefkatli bir baba olarak anlatırlardı. Hz. Peygamber aile fertlerine ilgi gösterdiğini, kıymet verdiğini ifade eden çeşitli söz ve davranışlarla onları memnun ve ruhen tatmin etmeye de önem vermiştir. Bu paralelde hanımlarından her biriyle alakalı pek çok rivayet gelmiştir.
1. Yakın İlgi Gösterme ve Değer Verme, Sevgiyi İfade Etme
Aile hayatındaki huzuru sağlayan önemli hususlardan biri de eşlerin birbirine karşı gösterecekleri sevgidir. Resulullah’ın birçok hadisine yansıyan bu unsur, onun pratik hayatında da özen gösterdiği bir husus olmuştur. Bir hadisinde Hz. peygamber söyle buyurmuştur; “Müminlerin iman bakımından en mükemmeli huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız kadınlarına karsı hayırlı olanlardır” Yine başka bir hadiste “Size hanımlarınıza iyi davranmanızı tavsiye ediyorum” buyurmuştur. Peygamberimizin bu ifadeleri eşler arasındaki sevgiyi temin etmek içindir. Bazen aile içersinde problemler ortaya çıkabilir. Bu tür problemleri tarafları incitmeden maharetle halletmek ve ortalığı yatıştırmak aile reisine düşer. Peygamber efendimiz bu bakımdan da örnek davranışlar sergilemiştir. Peygamber efendimiz aile içerisindeki meseleleri kimseyi incitmeden en güzel şekilde halletmiştir. Hz. Peygamber hanımlarına hiçbir surette el kaldırmamış, gönül kırıcı bir söz dahi söylememiştir. O, hanımlarını daima hoş tutmuş, asla gönüllerini incitmemiş ve onlara daima güler yüzlü davranmıştır. Hz. Peygamber’in hanımlarına karşı seslenişi ve genel olarak hitapları son derece latif, nezih ve zarif idi. Seslenişlerinde sevgi ve saygı kendini hissettirirdi. Seslerinin ritminde ve seçtiği kelimelerde sevgi dalga dalga yayılırdı. Hz. Peygamber, aile içinde hanımlarıyla olan konuşmalarında ne yüksek bir ses tonuyla ne de duyulmayacak kadar yavaş ve alçak bir sesle değil onlara ihtiyaç miktarı bir ses tonuyla seslenirdi. Genel olarak yüksek sesle kesinlikle konuşmamıştır. Daima güzel yüzlü ve yumuşak bir şekilde konuşmuştur.
 
Kadınlara iyi muamele hususunda, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kadınlar, erkeklerin dengi, benzeri ve tam bir eşidir. Hanımlarınızı dövmeyiniz.” Bir başka hadiste, “Hanımlarınıza kötü söz söylemeyin. Ona ve yaptığı işlere ‘çirkin’ demeyin. Sakın yüzüne vurmayın.” şeklinde buyurmuştur.Ayrıca Hz. Peygamber hanımlarının faziletlerini söylemiş, onları sevdiğini ifadeetmiş, bir sıkıntıyla kederlenip ağladıklarında göz yaşlarını elleriyle silerek onları tesellietmiş, onlarla yarış yapmıştır. Hz. Peygamber her fırsatta hanımlarıyla yakından ilgilenmiş veonlara değer verdiğini hal ve hareketleriyle göstermiştir.Bir hadiste Hz. Safiye şu şekilde anlatır: “Bir defasında beraberce bindikleri deveninayağı kayar ve ikisi birlikte düşerler. Yardım için koşuşan Ebu Talha’ya, Hz. Peygamber“Kadına bakın, onunla ilgilenin” demiştir.”Yine başka bir hadiste, Hz. Aişe şöyle anlatır: “Evliliğimizin ilk yıllarındaydı.Efendimiz ile yarışma isteğinde bulundum. Kabul ettiler. Bu yarışta hedefe öncelikle benvardım ve yarışı kazandım. Bu yarıştan sonra aradan uzun bir zaman geçmişti ve ben kiloalmıştım. Ortam müsaitti ve efendimiz yarışmak istedi. Yarıştık ama ben bu kez geridekaldım ve o kazandı. ‘Bu öncekilerin karşılığıdır’ buyurdu.”Bu hadisten de anlamaktayızki, Hz. Peygamber hanımlarıyla yakından ilgilenmiş, onlara zaman ayırmış, onları hoşnutedebilmek için yarış bile yapmıştır.
 
Hz. Peygamber, kişinin ailesi için harcadığı her şeyin sadaka olduğunu ifade ederek, Müslümanları bu konuda cimrilik yapmamaya da teşvik etmiştir. Böylece o, erkeklerin hanımları için sarf etmek istedikleri şeylerin bile, onlar için birer sadaka olduğunu belirtmiştir. Bu sayede kişi, gerek ailesine, gerekse hanımına karsı, cimriliği bir kenara bırakacaktır. Çünkü Allah elçisinin bu konudaki sözleri, onlar için bir rehberdir. Yine O’nun “Kişinin, su ve yiyecek olarak hanımının ağzına koyduğu her şeyin bir ecri ve sevabı vardır” şeklindeki hadisi, eşler arasında sevgi ve bağlılık vesilesi olacak her türlü hareketin Allah katında makbul olduğuna işaret eder. Hz. Peygamber bunu kendi hayatında uygulamış ve ümmetine de tavsiyede bulunmuştur. Ümmeti için gerçek bir örnek olan Hz. Peygamber, hanımlarına karsı çok şefkatli ve merhametli idi. Yapabildiğince onların bütün işlerinde yardımcı olmuştur.
 
2. Hoşgörülü Olma
Hz. Peygamber’in aile reisi olarak güzel vasıflarından biri de hanımlarına karsı davranışlarında nezaket ve iyiliği esas almış olmasıdır. Kadına karşı hayırlı olmanın vasıflarından biri, hataları karşısındaki tutumdur. Burada esas olan nezaket ve sabırdır. Hz. Peygamber bu noktada takınılacak tavrı, onların fıtri durumlarına dikkat çekerek tespit eder. “Kadın eğe kemiği gibidir, doğrultmaya kalkarsan kırarsın, onu bırakırsan eğri olduğu halde istifade edersin.” Öyleyse hoşa gitmeyen davranışlara karşı anlayış ve hoşgörü esas alınmalıdır.
 
Numan b. Beşir anlatıyor: “Bir gün Ebu Bekir (ra) Hz. Peygamber’in kapısını çalmıştı. İçeride Hz. Aişe’nin sesini yükselttiğini işitti. İçeri girer girmez, tokatlamak üzere yakaladı. Resulullah araya girerek mani olmaya çalıştı. Ebu Bekir, öfkeli halde çıktı. Hz. Peygamber, Hz. Ebu Bekir çıkınca Hz. Aişey’e, “Gördün ya seni adamın elinden kurtardım” dedi. Birkaç gün sonra tekrar gelen Hz. Ebu Bekir, onları barış içinde görünce: “Beni kavganıza dahil ettiğiniz gibi sulhunuza de dahil edin” der. Hz. Peygamber’de “ettik, ettik” diye cevaplar.
 
Yukarıdaki hadiste de görüldüğü gibi, Hz. Peygamber Hz. Aişe’nin, aile ortamında kendisine sesini yükseltmesi karşısında, insan fıtratına uygun olarak hoşgörü ve anlayışı esas almıştır. Günümüz aile içi iletişimde de eşlerin veya aile üyelerinin birbirlerine karşı seslerini yükselttiği zamanlarda, karşıdaki kişinin daha yumuşak bir tavırla hareket etmesi gerektiğini göstermektedir. Bu şekilde olayın büyümeden hoşgörü ortamında çözüme kavuşturulması kolaylaşacaktır.
 
Hz. Peygamber, bir seyahatte iken, yanında zevcelerinden Ümmü Seleme ile Safiye bulunmaktadır. Beraberlik nöbetinin Ümmü Seleme’ye ait olduğu bir akşam vakti, Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’nin devesi zannederek yanlışlıkla Safiye’nin devesine yanaşır. Bir müddet beraber konuşurlar. Hz. Peygamber, yanlışlığı anlayınca Ümmü Seleme’ye gelir. Ümmü Seleme öfkelenmiştir. Ve söyle söyler: “Sen Allah’ın Resulü olduğun halde benim günümde Yahudi kızıyla konuşuyorsun öyle mi!” Resulallah’ın sükûneti karşısından üzüntü ve pişmanlık duyan Ümmü Seleme, istiğfar eder. “Ya Resulallah bu sözü söylemeye beni kıskançlık sevk etti, benim için istiğfarda bulun” der.
 
Bir başka hadiste Hz. Enes şu şekilde anlatır: “Resulullah, zevcelerinden birinin yanında idi. Diğer bir hanımı da bir tabakta yemek göndermişti. O da sahibesi, Resulullah’ın eline vurarak tabağı düşürüp kırdı. Resulullah, dökülen yemekleri topladı ve: “Annenize kıskançlık geldi. Haydi buyurun yiyin” dedi. Bir başka rivayette Hz. Aişe’nin beraberinde getirdiği bir tasla Hz. Hafsa’nın yemek tabağını kırdığı belirtilir. Bu olaylarda, kadınlardaki kıskançlığın sebep olduğu olumsuz davranışlar karsısında Hz. Peygamber’in yumuşak ve sabırlı tavrını görüyoruz. Hz. Peygamber’in hoşgörülü tavrı aile içi ilişkilerde kendini gösterir. İnsan olmaları nedeniyle aile bireyleri arasında vuku bulan bazı hadiseleri, Resulullah espri haline getirmiştir.
Hz. Peygamber aile hayatında eşlerin, birbirlerinin sevmedikleri huyları ile ilgili olarak “Bir kimse hanımına buğz etmesin. Çünkü hoşlanmadığı huyları varsa, buna karşılık hoşuna giden huyları da vardır” buyurmuş ve aile içinde daima olumlu yönlerin ön plana çıkarılması gereğine işaret etmiştir. Bu da aile içi iletişimde bir başlık altında ele aldığımız olumlu iletişimin daha o zamanda Hz. Peygamber tarafından kullanıldığının göstergesidir. Erkek ve kadına düşen görev, birbirlerinin hoşlandıkları huylarını ön plana çıkarak, hoşlanmadıkları huylarına karşılık hoşgörülü olmak ve görmezlikten gelmektir. Beğenilmeyen yönler ön plana çıkarılırsa, uzlaşma ortamı oluşmaz. Bu sebeple her iki tarafında birbirini anlayışla karşılamaları ve hoşgörü ortamında hayatlarını devam ettirmeleri gerekir.
 
Hz. Peygamber eşlerinin meşru istek ve hareketlerini de hoşgörüyle karşılamış ve bu konuda onlara yardımcı olmuştur. Mescidin avlusunda kılıçlarla gösteri yapan Habeşli ekibin gösterisini izlemek isteyen Hz. Aişe’nin, bu isteğini kabul etmiş ve gösteri sonuna kadar beklemek suretiyle ona yardımcı olmuştur. Hz. Peygamber’in hoşgörüsüyle ilgili olarak bir başka konuyu da burada aktarmak, O’nun aile içi iletişimde esas aldığı hoşgörü ilkesinin daha iyi anlaşılması açısından yerinde olacaktır. Bazı ailelerde yemeğin zamanında yapılmaması veya erkeğin istediği şekilde olmaması huzursuzluk sebebi olabilmektedir. Hz. Peygamber’in örnek hayatında bunu görmüyoruz. Allah Resulü hiçbir zaman yemeği problem etmemiştir. Bunun kanıtı olarak O, mescidden sabahleyin eve geldiğinde “Yiyecek bir şey var mı?” diye sorar, yiyecek olmadığı zaman kendisine; “Yok Ya Resulallah” diye cevap verilir, Resulullah da; “Öyle ise ben de oruçluyum” diye cevap verirdi. Evde yiyecek bir şey olmadığından dolayı üzülmez, hanımlarına da kızmaz, aksine bunu oruç tutmak için fırsat kabul ederek hemen oruç tutmaya niyet ederdi. Böylece hem Allah’ın rızasını kazanmakta hem de ashabına ve kıyamete kadar gelecek olan insanlara örnek teşkil etmektedir.
 
3. Selamlaşma ve Sohbet
Hz. Peygamber ne zaman evine gelse, mutlaka selam verir ve aile halkının hal ve hatırını sorardı. Selamsız eve girmezdi. Geceleyin evine girerken uyanık olanların işiteceği ve uykuya dalanları uyandırmayacak bir şekilde selam verirdi. Gülen bir yüz ve selam ile evine girişi, başlı başına bir tatlılıktır. Bu hal, insanın evine ve ev halkına karşı huzur verir. Ev halkının yüzlerinde bir hüzün varsa hemen sebebini sorar, dertlerini mutlaka paylaşırdı.
 
Hz. Peygamber, devlet reisliği gibi ağır bir sorumluluğu bulunmasına rağmen ailesini ihmal etmemiş, bu haliyle o ne kadar meşgul olsalar da aileleri ihmal etmemeleri gerektiği konusunda ümmetine örnek olmuştur. O’nun etrafındaki dostları demişlerdir ki; “Biz Resulullah’ın sohbetinde bulunuyorduk. Sohbetimiz biter bitmez, Resulullah bizden ayrılır, hemen evine ailesinin yanına giderdi. Başka yerlerde eğlenmezdi.” Bir başka hadisinde Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Yolculuk bir çeşit işkencedir. O, sizin uykunuzun, yemeğinizin dengesini bozar. Öyleyse sizden biriniz, yolculuğa çıktığı zaman, işini bitirir bitirmez evine, ailesinin yanına dönmeye baksın, fazla oyalanmasın.”
Hz. Peygamber, bazen tek tek, bazen de bütün aile efradını bir araya toplayarak onlara zaman ayırmış ve onlarla sohbet etmiştir. Keza O, nöbetleşe olarak her günü bir hanımına tahsis etmişti. Sefere çıktığı zamanlarda da hanımlarından bir veya ikisini yanına alırdı. Bu seçim kura ile belirlenirdi. Aile fertlerinin topluca bir araya gelmesini sağlamak maksadıyla her akşam bütün hanımlar, Resulullah, o gece kimin yanında geceleyecekse topluca oraya gelip sohbet ederlerdi. Müslim’in sahihinde Hz. Aişe’nin evinde toplanılan böyle bir günden bahsedilmektedir. Bu toplantılarda Hz. Peygamber’in eşlerine bir takım kıssalardan bahsettiği, onlara çeşitli bilgiler verdiği ve hatta güldürücü şakalar yaptığı da anlatılır. Bu sohbetlerde hanımlarının meseleleri ile ilgilendiği ve hanımları arasındaki kıskançlıktan kaynaklanan bazı problemleri çözdüğü de anlaşılmaktadır. Efendimiz, hanımlarından biriyle özel anlamda sohbet ederken, zaman zaman ellerini hanımının omzuna koymuş, bazen de başını hanımının omzuna yaslayarak, öylece konuşmuşlardır. Hz. Peygamber, hanımlarının sıkıntılarını ve dertlerini dinleyip onlara çözüm üretmenin yanında kendi dertlerini ve sıkıntılarını da hanımlarına anlatmıştır. Bu konuda iki örnek zikretmek istiyoruz. Bunlardan birincisi Hz. Peygamber’e ilk vahiy geldiğinde bunu ilk eşi Hz. Hatice’ye anlatmış ve o da Hz. Peygamber’in bu sıkıntısına ortak olmuş, sözleri ve davranışlarıyla onu sakinleştirmiş ve O’na yol göstermiştir.
 
İkincisi ise, Hicretin altıncı yılında yapılan Hudeybiye Barış Antlaşması esnasında meydana gelmiştir. Umre yapmak ümidiyle gelen Müslümanlar, Hudeybiye Barış Antlaşmasının şartlarına göre, o yıl umre yapamadan döneceklerdi. Bundan dolayı Hz. Peygamber onlarla üç defa, kurbanlarını keserek ihramdan çıkmalarını söyledi. Ashab, ağırdan aldılar. Resulullah bu duruma üzülmüş, çadırına girmişti. Durumu eşi Ümmü Seleme’ye anlattı. Ümmü Seleme: “Ya Resulallah! Emrini bir daha tekrar etme, belki muhalefet ederler de mahvolurlar. Fakat sen, onların gözü önünde kurbanını kes ve onlara bir şey söylemeden ihramdan çık. Onlar verdiğin emrin kesinliğini anlayınca ister istemez sana itaat ederler” dedi. Eşinin gösterdiği yol, Hz. Peygamber’in hoşuna gitti. Hemen çadırından çıkarak kurbanlarını kesmeye başladı. Onu gören ashabı da aynı şeyi yaptılar. Böylece Ümmü Seleme’nin söylediği gerçekleşmiş, mesele tatlılıkla halledilmiş oldu.
 
Görüldüğü üzere Hz. Peygamber, aile fertlerine zaman ayırmış, onlarla sohbet etmeye, onlarla konuşmaya, onların dertlerini dinlemeye, problemlerini çözmeye; bunun yanında kendi problemlerini de onlarla paylaşmaya özen göstermiştir. Şüphesiz aile içi iletişimde, iletişimin kaliteli olabilmesi için eşler birbirlerine yeterli zaman ayırmalı ve nitelikli sohbetlerde bulunmalıdırlar. Sıkıntılarını ve problemlerini birbirlerinden saklamadan anlatmalı ve iş işten geçmeden probleme ailecek çözüm bulunmaya çalışılmalıdır.
 
 
4. Şakalaşma
Resulullah’ın ailesi ile olan iletişimini açıklarken hanımlarıyla olan şakalarından da bahsetmek gerekir. İnsanlarda fıtri olan eğlenme, dinlenme, mizah yönlerinin aile hayatı içerisinde de dikkate alınıp düşünülmesi, önem arz eden hususlardandır.
Hz. Aişe, oynamakta olduğu bir kısım bebekleri olduğunu, komşu arkadaşlarının yanına geldiklerini, onlarla beraber oynadıklarını anlatır. Yine o, Hz. Peygamber’in, arkadaşlarının gelmesine mani olmadığını, aksine yardımcı olduğunu, bazen de oyuncakları vesilesiyle kendisine latife yaptığını belirtir.
 
Bir başka hadiste, Hz. Aişe bir gün Resulullah için bulamaç (bir yemek çeşidi) pişirir. Yanlarında Sevde de bulunmaktadır. Hz. Aişe, Sevde’ye “Buyur sen de ye!” der. O yemeyince, Hz. Aişe, “Yemezsen yüzüne bulayacağım” diye tehdit eder. Sevde yememekte ısrar edince Hz. Aişe yemekten alır ve Sevde’nin yüzüne bular. Ortaya çıkan manzaraya Hz. Peygamber güler ve Sevde’ye, “Ne duruyorsun? Sen de onun yüzüne sür” der. Sevde de Aişe’nin yüzüne sürer. Resulullah da onlara güler. Hz. Peygamber bazen de sözlü şakalar yapmıştır. Hz. Aişe anlatıyor: “Bir gece hanımlarına mı gitti diye vesveseye düşüp, Resulullah’ı araştırmıştım. Elim saçlarına girdi. (Durumu anlayan Hz. Peygamber) sana yine şeytanın gelmiş olmalı, dedi.”
 
5.Ev İşlerinde Yardım
Hz. Peygamber, kendi işini kendi elleriyle görmekten daima hoşlanırdı. Ashabı bütün işini yapmaya hazır olmasına rağmen bunu istemezdi. En basit ev işlerinde dahi hanımlarına daima yardımcı olmuştur. Bir kişi, Hz. Aişe’ye Resulullah’ın evdeki işlerinden sordu. “Hz. Aişe O’nun bizzat ev işleriyle meşgul olduğunu söyledi. O, elbiseleri yamar, evi süpürür, keçileri sağar, çarşıdan alış veriş yapar, ayakkabılarını ve delik su kırbalarını tamir ederdi, develeri bağlar ve yemlerini verirdi, hizmetçilerle birlikte hamur yoğururdu” buyurmuştur. Müslim, Sahih’inde bildirdiğine göre, bir keresinde Enes, Resulullah’ın evine gitmiş, onu devesini tımar ederken görmüştür. Yine Enes Resulullah’ın sadaka (vakıf) develeri damgalarken gördüğünü bildirmiştir.
 
Hz. Peygamber, ev işlerinde hanımlarına yardım etmiş, bu hanım işidir diye ayrım yapmamıştır. Bu yönüyle de Hz. Peygamber, günümüz ailelerine ev işleri hususunda eşlerine yardımcı olmaları gerektiğini kendi uygulamasıyla bizzat hamur yoğurarak göstermiştir. Hz. Peygamber’in bu uygulamalarından ailede iş bölümünün önemini anlıyoruz. Ailede eşlerin olur olmaz her işte birbirlerine yük olmaya çalışmaları, aile huzuru ve eşlerin birbirlerine karşı saygılarının muhafazası açısından önemlidir. Bu demektir ki, Müslüman ailede, eşini hizmetçi gibi gören bir anlayışın yeri yoktur.
 
Hz. Peygamber, aile fertlerine değer vermiş, onları sevdiğini, kendileri ile ilgilendiğini çeşitli söz ve davranışları ile belli etmiştir. Onları her bakımdan tatmin etmeye çalışmıştır. Bu konuda hanımlarından birçok rivayet gelmiştir. Onun hanımlarını sevdiğini ifade etmesi, onları bineklerine alması, aynı kabın suyu ile müştereken yıkanması, hanımının hayvana binmesinde ona yardımcı olması ve dizine bastırarak bindirmesi, kendisine gelen yemek davetine “hanım da olursa” kaydıyla icabet etmesi, bir sıkıntıdan dolayı kederlenip ağlayanın, gözyaşlarını bizzat elleriyle silip onu teselli etmesi gibi Resulullah’ın pek çok davranışı hanımlarını memnun etmeye yönelik davranışlardır.
Bir aile reisi olarak Hz. Peygamber, bütün hanımlarına karşı iyi davranmış ve hanımlarına karşı iyi davranmayı, iyi bir Müslüman olmanın ölçüsü olarak kabul etmiştir. Gerçekten o, hanımlarına karşı o kadar iyi davranmıştır ki, hayızlı olduklarında dahi onların yediklerinden yer, içtikleri kaplardan içerdi. Hz. Aişe, kendisinin su içtiği kaptan Hz. Peygamber’in de kendisinin ağzını koyduğu yerden su içtiğini, kemikteki eti yerken Hz. Peygamber’in de aynı yerden yediğini söylemektedir. Hâlbuki o dönemde hayızlı bir kadının oturduğu evde oturulmaz, onunla birlikte yemek yenmez ve su içilmezdi. Bu da bizlere Hz. Peygamber’in aile hayatına ve kadına verdiği değeri göstermektedir.
 
 
2. ÇOCUKLARIYLA OLAN İLETİŞİMİ
 
Hz. Peygamber’in dünya hayatında bir imtihan vesilesi ve aynı zamanda hayatın süsü olan çocuklarla iliksisi ve onlara karşı tavrı, üzerinde düşünülüp ders alınması gereken önemli konulardan birisidir. Çocukların gelecek nesilleri oluşturacağı ve toplumların da sağlıklı nesillerle mümkün olabileceği göz önünde alındığında, bu konu daha da önem kazanacaktır.
 
Hz. Peygamber, çocukların yetiştirilmesi hususunda aileyi meydana getiren bireylerin bir diğerine karşı hak ve sorumlulukları ile karşılıklı ilişkilerde uyulması gereken kuralları beyan ederek dikkat çekmiştir. Buna göre, çocukların maddî ve manevî ihtiyaçlarının karşılanması gerekir. Zira bir hadisi şerifte Hz. Peygamber, İnsanın bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerini sefil bırakması, kendisine günah olarak yeter.” buyurmaktadır. Bu noktada ebeveynin, çocukların özellikle kendi hayatlarını tek başlarına sürdürebilecek bir çağa ulaşmalarına kadar, bir başkasına muhtaç olarak minnet altında kalmalarına fırsat bırakmadan, ihtiyacını karşılamaları gerekir. Bunun yanı sıra çocukların yetiştirilmesi, terbiye edilip eğitilmeleri de ebeveynin sorumlulukları arasındadır. Nitekim Hz. Peygamber, “Çocuklarınıza ikram ediniz ve onları güzel terbiye ediniz.” buyurmuştur. Bir başka hadiste ise, “Hiçbir baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha değerli bir bağışta bulunmamıştır.” buyrulmaktadır.
Hz. Peygamber’in örnekliğinin önemli bir yönü de O’nun çocuklarla olan ilişkisi oluşturmaktadır. Yaşadığı dönemde Hz. Peygamber’in üstün nitelikleri, merhameti, sevgi ve şefkati, gayri müslimlerinkiler de dahil bütün çocukları kucaklamıştır. O, engin tevazusu ile çocuklarla her fırsatta ilgilenmiş, onlarla şakalaşmış, gördüğünde onlara selam vermiş, hal ve hatırlarını sormuş, bu arada kusurlarını hoş karşılamış, hasta olduklarında ziyaretlerine gitmiştir.
 
Hz. Peygamber’in ister kız, ister erkek olsun, Allah vergisi ve ilahî bir armağan olan çocuklara verdiği önemi, onlara karşı gösterdiği tutum ve davranışlarından anlamak mümkündür. Daha henüz peygamberliğin ilk yıllarında, kız çocukların diri diri toprağa gömülmesini yasaklaması çocuğa verdiği önemi göstermektedir. Hz. Peygamber sadece anne babası bulunan çocuklara değil, özellikle korunmaya muhtaç çocuklara kucak açmış, yetimleri, öksüzleri bağrına basarak, her ne sebeple olursa olsun çocukları öldürmeyi en büyük günah saymıştır. Bu konudaki hadiste, Abdullah b. Ömer der ki: “Ya Resulallah! En büyük günah hangisidir?” diye sordum. “Allah seni yarattığı halde O’na ortak koşmandır.” buyurdu. “Sonra hangisidir?” dedim. “Kazancına ortak olur korkusuyla çocuğunu öldürmendir.” diye cevap verdi. Hz. Peygamber’in çocuklara karşı gösterdiği sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörünün nasıl olduğunu anlayabilmek için çocuklarına, torunlarına ve diğer çocuklara karşı göstermiş olduğu davranış şekillerine bakmak gerekir. Şimdi O’nun çocuklarla iletişimde esas aldığı bazı ilkeleri başlıklar altında ortaya koyacağız.
 
2.1. Şefkat ve Merhamet
 
Alemlere rahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber, her konuda en güzel örnek olduğu gibi, çocuklara karşı şefkat ve merhameti ile de tüm insanlığa örnek olmuştur. Hz. Peygamber’in çocuklara olan sevgisi, muhtelif şekilerde kendini göstermektedir. Hz. Peygamber, başta kendi çocukları ve torunları olmak üzere, bütün çocuklarla yakından ilgilenmiş, onlarla ilgili yapılması gereken şeyleri doğumlarından itibaren bizzat uygulayarak ev halkına, ashabına ve onların şahsında da tüm ümmetine örnek bir model olarak göstermiştir. Resulullah’ın, çocuklarla nasıl ilgilendiğini ve onlara sevgi ile yaklaştığını gösteren pek çok örnek vardır. Bunlardan bir kaçını burada zikretmek istiyoruz.
 Oğlu İbrahim’in vefatı üzerine Hz. Peygamber’in hüzünlenip ağladığı bilinmektedir. Hatta bu durum karşısında, şaşkınlıklarını gizlemeyen ashabına hitaben, “gözün yaşarıp, kalbin de hüzünlendiğini” ifade etmiştir. Çocukları arasında kızı Fatıma’yı da çok seven Hz. Peygamber, bir defasında “Fatıma’nın kendisinin bir parçası olduğunu ve onu kızdıranın, kendisini kızdırmış gibi olacağını” beyan etmiştir.
Hz. Peygamber’in, kendi çocukları yanında diğer çocuklara da aynı şekilde şefkat ve merhametle davrandığı tartışma götürmeyen bir gerçektir. Çocukların ağlamasına hiç gönlü razı olmayan Hz. Peygamber, namaz esnasında ağlama sesi duyduğu durumlarda, çocuğun annesinin telaş ve heyecanını bildiği için namazı hızlı bir şekilde kıldırıp bitirmiştir. Yine Ashab-ı Kiram, turfanda meyvelerini kendileri tatmadan önce, Resulullah (as)’a götürürlerdi. Resulullah da kendisine takdim edilen bu meyveleri alıp dua ettikten sonra, kendisi tatmadan önce, orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi. Hz. Peygamber bir hadislerin de, “Küçüklerine merhamet etmeyen büyüklerine saygı göstermeyen bizden değildir” buyurarak çocuklara şefkat ve merhamet göstermenin evrensel bir ilke olduğunu ilan etmiştir. Hz. Peygamber çocuklarına karsı düşkün ve şefkatli olan kadınları takdir eder, bütün anneleri yavrularına karşı şefkatli olmaya teşvik ederdi. Bir hadisi şeriflerinde “Deveye binen kadınların yani Arap kadınlarının en hayırlısı, saliha Kureyş kadınlarıdır. Çünkü onlar çocuklarına karşı son derece şefkatli ve düşkündürler, kocalarının sahip oldukları şeyleri de en iyi korurlar” buyurmuştur. Başka bir hadiste ise, Ebu Umame söyle anlatır: “Bir kadın çocuğunun biri kucağında, diğerini de çekerek Resulullah’a geldi. Kadının bu durumunu gören Hz. Peygamber “Çocuklarını taşıyan şu anneler ne kadar merhametlidirler. Kocalarına eziyet etmeseler, bunların namaz kılanları kolayca cennete girerler.” Bir seferinde iki çocuğundan birini sırtına almış, diğerini de elinden tutmuş olarak Peygamberimizin huzuruna gelen bir kadına, diğer bir seferinde de Hz. Aişe’nin ikram ettiği üç hurmadan, ikisini beraberindeki iki çocuğuna birer tane verip, üçüncüsünü kendine ayırdığı halde, az sonra üçüncüyü de çocuklarına yarımşar veren kadına çocuklarına karsı gösterdiği şefkatten dolayı kadını takdir edici sözler söylemiştir.
 
Hz. Peygamber diğer bir çok sünnetlerinde olduğu gibi, burada da sebep zikretmeksizin çocuklara şefkat hususunda ısrar etmiş, teşvik edici sebep olarak da Allah katındaki mükafatı zikretmiştir. Bir hadiste, “Rahmet (şefkat) sahiplerine Rahman rahmet eder, arz ehline rahmet edin ki, sema ehli de size rahmet etsin.” buyurmuştur. Üsame b. Zeyd’in bir rivayetine göre, Peygamberimiz, Üsame b. Zeyd’i bir dizine torunu Hasan’ı da öbür dizine alır oturtur, sonra onları bağrına basar ve “Allah’ım sen bunlara rahmet et, zira ben bunlara merhamet ediyorum” diye dua ederdi.
 
Peygamberimiz, çocuklara karşı güzel davranılmasını ve onlara karşı şiddete başvurulmamasını her seferinde vurgulamıştır. Çünkü çocukların fizikî ve ruhî gelişmesinde, aile şefkatinin büyük rolü vardır. Çocuk, bu şefkatle olgunlaşır, kemale erer. Nitekim günümüzde yapılan araştırmalarda huzursuz, dağılmış ve geçimsiz ailelerin çocuklarındaki suç oranının yüksek olduğunu göstermektedir. Bu ailelerin çocukları toplumda problem oluşturmakta, bulamadığı şefkatin hıncını akla gelmedik suçlarla, öldürme, yaralama, soygun, uyuşturucu alışkanlığı vs. şeklinde toplumdan çıkarmaktadır. Bu konuda Hz. Peygamber: “Çocuklarınıza iyilikle davranınız ve onları güzel terbiye ediniz” buyurmuştur.
Bir defasında, Peygamberimizin, torunlarından biri kucağında (olduğu halde), dışarı çıkarken anne babaların çocuklara karşı haksız davranışlarına dikkat çekerek “Siz Allah’ın kokularından (nimetlerinden) olduğunuz halde ne yazık ki anne babanız sizin için cimriliğe, korkaklığa ve cehalete düşerler” buyurmuştur. Yani buradaki cimrilikten ve korkaklıktan kastedilen şey, çocuk sahibi olanlar, onları yetiştirip, koruyup kollamak için mal biriktirmeye ve olabildiğince tehlikelere girmemeye çalışırlar. Hz. Peygamber, çocuklarla ilgili olarak, her fırsatta onlara ilgisini göstermiştir. İbn Abbas’ın anlattığına göre, Resulullah Mekke’ye geldiği zaman kendisini karşılayan çocuklardan birisini bindiği hayvan üzerinde kucağına alarak önüne, diğerini de arkasına bindirmiştir.
Hz. Peygamber, çocuklara karşı şefkat ve merhamet duygularının iyice köreldiği bir dönemde, onlara büyük değer vermiştir. O’nun, çocuklara yaklaşımının, başlı başına incelenmesi gerekir. Öte yandan Hz. Peygamber, bugün çocuk psikolojisi üzerine çalışan insanların tespit edip ortaya koyduğu pek çok gerçeğe, o dönemde dikkat çeken büyük bir eğitimcidir. Çocuklara karşı gösterilen sevgi için, çocuk psikolojisi uzmanları “büyüme vitamini” nitelemesinde bulunmaktadırlar. Çünkü onlar, yaptıkları araştırmalarda, çocuk için sağlanan her türlü fiziksel ortamın, gösterilen özenin hiçbir zaman sevginin yerini tutmadığını anlamışlardır. Öte yandan, sevginin çocuğun sosyalleşmesi açısından da büyük rolü vardır. Bu gerçekler göz önünde tutulduğunda, Hz. Peygamber’in çocuklara karşı gösterdiği şefkatin ve merhametin onlar açısından ne denli önemli olduğu aşikârdır.
 
2.2. Kucaklama ve Öpme
Fiziksel temasın bir türü olan kucaklama ve öpme, Hz. Peygamber’in sık sık başvurduğu bir sevgi ifadesidir. İnsanların birbirinden etkileşimi konusunda son zamanlarda yapılan araştırmalar, fiziksel temasın son derece etkileyici olduğunu ortaya koymuştur. Bir amirin memurunun sırtını sıvazlaması, onu güdülerken; insanların birbirleriyle sarılıp kucaklaşması ise, sevgi ve dostluk ifadesi olarak algılanmaktadır. Çocukluk dönemi içinde duygusal anlamda henüz gelişmekte olan bir yapıya sahip olan çocuklar, belki de en çok sevgiye muhtaçtır. Çocuğun heyecan ve öfkesini sükunete kavuşturmada öpmenin büyük bir tesiri olduğu gibi, duygularını harekete geçirmede de aktif bir rolü vardır. Ayrıca bu, büyük ile küçük arasındaki sevgi bağlarının güçlendirilmesinde, sağlam bir irtibatın kurulmasına da sebep olmaktadır. Öpmek, kişinin çocuğa olan merhametinin bir göstergesi ve büyüğün küçüğe gösterdiği tevazünün bir delilidir. Nitekim çocuk gelişimi konusunda yapılan pek çok araştırmada, şu sonuca ulaşılmıştır: Dokunarak sevilen, kucaklanan ve öpülen çocuklar, uzun süre fiziksel temastan mahrum bırakılmış çocuklara oranla daha sağlıklı bir duygusal gelişim göstermektedir. Bu konuda Hz. Peygamber’in hayatından pek çok örnek aktarabiliriz.
 
Kucaklamak ve öpmek çocuklara karşı duyulan sevgiyi ifade etmenin yollarından biridir. Bu sebeple Hz. Peygamber “kokusu cennetin kokusundandır” dediği çocukları kucaklayıp öpmüştür. İbn Ömer’in rivayetinde Resulullah, “dünyada iki reyhanım” dediği Hasan ve Hüseyin’i (sık sık) çağırtıp koklar ve bağrına basardı.” Bir defasında Hz. Peygamber hutbe okurken Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin mescide girince sözüne ara verip aşağı inmiş ve onları kucağına almıştır. Yine Hz. Peygamber’in torunlarını sevip öpmesi hususunda, bir gün bir omzunda Hz. Hasan diğerinde de Hz. Hüseyin olduğu ve sırasıyla onları öperek sahabenin yanına geldiği rivayet edilir. Hz. Peygamber, torunu Hz. Hasan’ı sevgi ve şefkatle sevip öptüğü bir esnada Akra b. Habis adında bir kişi, “Benim on çocuğum vardır. Onların hiç birisini öpmedim” demiştir.
 
Bu sözleri Hz. Peygamber, merhametsizlik olarak değerlendirmiş ve o kişiye; Şayet senin kalbinden Allah merhameti söküp atmışsa ben ne yapayım?” buyurmuş, sonra da “Merhamet etmeyene merhamet edilmez” demiştir. İbn Mace’nin rivayetine göre ise, “Çocuklarınızıöper misiniz” diye soran bedevilere, “evet” cevabını vermiştir. Bedevilerin “Fakat biz Allah’ahamdolsun öpmeyiz” demeleri üzerine de Hz. Peygamber, “Allah kalplerinizden merhameti çıkardıysa ben ne yapabilirim” buyurmuştur.Yine Hz. Peygamber Kızı Fatıma huzuruna girdiğinde kalkar, elini tutar kendisiniöper ve yanına oturturdu. Hz. Fatıma’da Hz. Peygamber’e aynı şekilde davranırdı.
Bütün bu rivayetler bir yandan Resullullah’ın çocuk sevgisine verdiği önemi ifade ederken diğer yandan da çocuklara karşı beslenmesi gereken sevginin en iyi ifadesinin onları kucaklamak ve öpmek olduğunu belirtmekte ve bunu teşvik etmektedir.
 
 
 
2.3. Okşama
Fiziksel temasın bir başka şekli olan okşamak, çocukların kendilerini güvende hissetmeleri ve sevildiklerini bilmeleri açısından önem taşımaktadır. Her çocuk başının veya yanağının okşanmasından dolayı büyük bir sevinç duyar. Onlardaki bu duygunun altında yatan gerçek, ilgi görme ve sevilme arzusudur. Hz. Peygamber’in bu duygunun tatmini hususunda çok hassas davrandığını ve çocukların başlarını ve yanaklarını okşamak suretiyle onlara sevgisini hissettirdiği rivayetlerden anlaşılmaktadır. Öte yandan, kendisine gelerek, kalbinin katılığından yana şikâyet eden birine, Hz peygamber’in şu tavsiyesi oldukça anlamlıdır. “Yetimin başını okşa, yoksulu doyur.” Bu hadisten de anlaşılacağı gibi, çocukların başını okşama, insana ruh inceliği ve kalp yumuşaklığı kazandırmaktadır.
 
Tavsiyeleri ve uygulamaları bu yönde olan Hz Peygamber’in hayatından konuyla ilgili bazı örnekler aktarmak istiyoruz: Cabir b. Semüre şu hatırasını aktarmaktadır: “Resulullah ile beraber bir gün öğle namazını kıldım. Sonra Resulullah ailesinin yanına gitmek üzere çıktı. Ben de onunla beraber çıktım. Kendisini bazı çocuklar karşıladılar. Resulullah onlardan her birinin teker teker iki yanağını okşadı. Bana gelince benim yanaklarımı da okşadı.” Yusuf b. Abdullah anlatıyor: “Hz. Peygamber (sav) önce bana Yusuf ismini verdi. Sonra kucağına oturttu ve başımı okşadı” der. Amr b. Hureys ise annesinin kendini Hz Peygamber’in huzuruna götürdüğünü Resulullah’ın başını okşayıp, bol rızka kavuşması için dua ettiğini; Abdullah b. Utbe de beş altı yaşlarında iken Hz. Peygamber’in kendisini tutup kucağına oturtarak başını okşayıp, zürriyeti için bereketle dua ettiğini hatırladığını anlatır. Abdullah b. Büsr de kendilerini Hz. Ebu Bekir’le ziyarete gelen Resulullah’a yemek ikram ettiklerini, yemekten, sonra ev halkı için dua edip, eliyle kendi başını okşayarak; “ Bu çocuk bir asır yaşayacak” dediğini rivayet eder.
 
2.4. Şakalaşma
Çocukların dünyasında gerçek dışı şeyler önemli yer tutar. Hayal dünyası oldukça zengin olan çocuklar için şakalaşmanın oldukça önem arz ettiği bilinmektedir. Şakalaşma aslında bir bakıma, çocukla çocuklaşmadır ki onun istediği de zaten budur. Hz. Enes’in ifadesiyle “O, çocuklarla şakalaşma konusunda insanların en önde olanıdır.” Nitekim konuyla ilgili rivayetlerde, onun, gerek kendi torunlarına gerekse diğer çocuklara, ölçülü ve anlamlı, aynı zamanda hikmetli ve ibretli şakalar yaptığı görülmektedir. Hz. Peygamber’in bu konuda da oldukça cömert davrandığını görmekteyiz. Hz. Peygamber yaptığı şakalarla bir yandan çocukları eğitir, bir yandan da onlara bu yolla birçok şey öğretirdi. Yaptığı şakalar bıktırıcı, nefret ettirici ve kırıcı olmadığı gibi son derecede ölçülüydü. Şimdi bunlardan örnekler aktarmak istiyoruz. İlk önce Hz. Peygamber’in torunları Hasan ve Hüseyin’e yaptığı şakalardan, daha sonra ise diğer çocuklara yaptığı şakalardan bahsedeceğiz.
Hz. Peygamber Hz. Hasan’a “yaramaz, haylaz” diye seslenmiştir. Buradaki “yaramaz, haylaz” kelimeleri şakalaşmak anlamındadır. Ya’la İbn Mürre’nin anlattığına göre bir davete gitmekte olan Hz. Peygamber yolda çocuklarla oynamakta olan torunu Hüseyin’i de beraberinde götürmek için yakalamak ister. Fakat çocuk bir sağa bir sola kaçmaya başlayınca, Hz. Peygamber yakalayıncaya kadar onu takliden sağa sola koşarak peşinden gider. Tutunca elinin birini ensesinin altına, diğerini çenesinin altına kor, ağzını azgına dayayarak öper ve “Hüseyin bendendir, ben de Hüseyin’denim” der. Bir diğer örnek ise, Ebu Seleme İbn Abdirrahman’ın anlattığına göre, Hz. Peygamber dilini çıkarır torunu Hasan’a doğru uzatırdı. Çocuk dilin kızarıklığını görünce neşelenirdi. Hz. Peygamber kendi torunlarının yanında sahabelerin çocuklarına da şakalar yapmıştır. Mahmud b. Reb’i isimli sahabi, kendisi beş yaşlarında iken Hz. Peygamber’in, bir kovadan su alarak yüzüne püskürttüğünü ve bunu diğer çocuklara da yaptığını anlatmaktadır. Yine Hz. Peygamber yanında yetişen Hz. Enes’e “ey iki kulaklı” diye takılmış, bazen de perçeminden çekerek şaka yapmıştır. Hz. Peygamber’in Enes’in küçük kardeşine de “Ebu Umayr” diye künye takarak şakalaştığı da rivayet edilmektedir. Bu hadislerde Hz. Peygamber’in “iki kulaklı” demekten maksadının şakalaşmak olduğu söylenir. Yine yukarda geçen diğer hadiste ise, Enes’in küçük kardeşi, kafeste nugayr denilen küçük bir kuş beslemekteydi. O kuşun aniden ölmesiyle biraz üzülmüştü. Resulullah (sav) de “Ey Ömerciğin babası” diyerek, çocuğu künyelendirmiş, “nugayr ne yaptı” diyerek de çocuğu şaka yoluyla eğlendirmiştir.
Çocukları büyük insanlar yerine koyarak onlara latife de bulunmakta birçok yetişkinin başvurduğu bir şakalaşma türüdür. Bu davranışın çocuğa değer vermek anlamında önemli olduğunu ve onun sosyalleşmesine katkıda bulunacağını söyleyebiliriz. Hz. peygamber hayatında bu şaklaşma türüyle de çocuklarla sakalaşmıştır. Buna örnek olarak, Hz. Enes’den bir rivayette Enes şöyle demiştir; “Kardeşimin oynadığı küçük bir serçesi vardı. Hz. Peygamber bize geldiğinde kardeşimle ilgilenir ve hatırını sorardı. O kendisine latife ederek şöyle hitap ediyordu: “Ya Eba Umeyr’in babası Küçük serçen ne alemde, ne yapıyor?”Burada Hz. Peygamber’in, Enes’in kardeşine “Ey Umeyr’in babası” diye hitap etmesini, sakalaşırken aynı zamanda onu, onore etmek ve büyük adam yerine koymak şeklinde anlamak mümkündür. Görüldüğü üzere Hz. Peygamber çocuklara karşı her zaman sevecen bir tavır sergilemiş onlarla şakalaşmış ve latifeler yapmıştır. Hz. Peygamber’in şakaların da seviyeli ve eğitici olduğu aşikârdır. O şakalarında hiç bir zaman da yalana yer vermemiştir.
 
2.5. Eğlendirme
Bir bakıma şakalaşmanın devamı sayılabilecek eğlendirme hususu da Hz. Peygamber’in çocuklarla olan münasebetinde önemli yer tutar. Çeşitli şekil ve vasıtalarla çocuk hayatında oyunu teşvik eden Hz. Peygamber, bu hususta fiilen büyüklerinde iştirak etmelerinin gereğini göstermek amacıyla kendi şahsında örnek vermiştir. Bunun sonucu olarak sünnette çocukların eğlendirilmesi için Hz. Peygamber’in çeşitli davranış ve tavsiyelerine rastlamaktayız.
 
Hz. Peygamber çocukları bazen sırtına bazen karnının üzerine alıp eğlendirmiştir. Hatta bazen camide namaz kırdırırken bile çocuklar omzuna veya sırtına binerlerdi. Şu rivayetlerden de bu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber Hz. Zeyneb’ten kız torunu Ümame’yi namazda omzuna alır, rükûa gittiğinde yere koyar kalktığında tekrar omzuna alırdı. Bazen Hz. peygamber secdeye gidince Hz. Hasan ve Hüseyin gelip sırtına binerlerdi. Hz. peygamber secdeden kalkarken onları incitmeden alıp yere koyardı. Secdeye gidince onlar yine sırtına binerlerdi. Bu durum namaz bitinceye kadar böyle devam ederdi. Namaz bitince de hiç kızmaksızın onları alıp dizlerine oturturdu.
Hz. peygamber’in torunlarını sık sık omuzlarına aldığına dair sahabeden çeşitli rivayetler mevcuttur. Hz. Ömer’den gelen bir rivayete göre, Hz. Hasan ve Hüseyin’i Hz. Peygamber’in iki omuzu üzerinde görür ve “altınızdaki at ne kıymetli attır” der. Hz. Peygamber’de “onlar da ne değerli atlıdır” cevabını verirdi. İbn Abbas’ın rivayetinde ise, benzeri bir durumda Hz. Peygamber’in omzundaki Hz. Hasan’dır. “Ey çocuk ne kıymetli bineğe biniyorsun” diyen kimseye Hz. Peygamber, “O da ne kıymetli bincidir” cevabını vermiştir. Hz. Cabir bir gün Resulullah’ın huzuruna girdiğini bu sırada Hasan ve Hüseyin’i sırtına bindirmiş olan Hz. Peygamber’in (dört ayak vaziyetinde yürümekte olduğunu) anlatır. Cabir dayanamayarak “Deveniz ne iyi deve, sizlerde ne iyi binicilersiniz “der. Hz. Peygamber’in Esma binti Ebi Bekr’in çocuğu Abdullah İbn Zübeyr’i de sırtladığı rivayet edilmektedir. Bundan, Hz. Peygamber’in torunları dışındaki çocuklara da aynı şekilde iltifatta bulunduğu anlaşılmaktadır.
 
Hz. Peygamber çocukları sırtına bindirerek gezdirdiğini ve hatta bu şekilde namaz kıldığını anlatan rivayetlerden anlaşılır ki O, çocukları sevindirmek için hiçbir çabadan kaçınmamış ve bu hususta ümmetine en güzel örnek olmuştur. Peygamberimiz çocuklarla oyun oynayarak onlarla ilgilenmiş ve ashabına da bizzat uygulamalarıyla örnek olmuştur.
 
2.6. Hoşgörülü Olma
Hz. Peygamber bazen çocukların çocukluk yapabileceğini göz önünde bulundurduğu görülmektedir. Yetişkinlerin her zaman buna muvaffak olduklarını söylemek mümkün değildir. Çünkü yetişkinler çoğu zaman, çocuklardan aynen bir yetişkin gibi davranmasını beklerler. Hz. Peygamber bu konuda oldukça anlamlı uygulama ve tavsiyelerde bulunarak biz yetişkinlere örnek teşkil etmiştir. Bu konuda Hz. peygamber’in, çocukların yaramazlıklarını hoş görme hususunda Hz. Enes’den söyle bir olay rivayet edilir; Enes diyor ki; “Hz. Peygamber bir gün beni bir işe yollamıştı. Önce -çocukluk işte- “gitmem” diye itiraz ettim. Ancak içimden de peygamberimizin gönderdiği yere girmek geliyordu. Yola çıktım, sokakta oynayan çocuklara rastladım. Onların yanında oyalanıp kalmışım. Birden ensemde bir el hissettim. Dönüp baktım, bir de ne göreyim, karşımda Peygamberimiz gülümsüyor. Bana “Enesçiğim! Sana söylediğim yere gittin mi?” diye sordu. Bende “Pekâlâ, derhal gidiyorum ya Resulallah” diyerek bana söylenen yere gittim.” Bir başka olayda, Rafi b. Amr’ın hurmaları taşlarken bahçe sahibinin onu yakalayarak Hz. Peygamber’in huzuruna getirmesi ve Hz. Peygamber’in de ona ağaçları taşlamaması ancak yere düşenlerden alıp yemesini tavsiye etmesidir. Burada da dikkati çeken husus, Hz. peygamber yaramazlık yapan çocuklara karşı şefkatle yaklaşmış ve sahabeye de yaramazlık yapan çocuklara karşı hoşgörü ile davranılmasını, onların çocuk olduklarının unutulmaması gerektiğini söylemiş ve bunu da davranışlarıyla bizzat kendi hayatında göstermiştir.
 
Buraya kadar zikredilen örneklere baktığımızda Hz. Peygamber’in çocuklarla iletişimi konusunda ne kadar hassas davrandığını ve bugün birçok çocuk psikolojisi uzmanlarının yapılması konusunda ısrarla ebeveynlere tavsiyelerde bulundukları hususları Hz. Peygamber’in asırlar önce hayatında uyguladığını görmekteyiz. Hz. Peygamber, toplumumuzda görülen olumsuzluklardan birisi olan kız-erkek çocuk arasında ayrım yapmak gibi bir muameleye kesinlikle yer vermemiştir. Hatalı davranışlarında çocukları anlayabilecekleri sözlerle ikaz ederek onları iyiye yönlendirmiş ve daha güzel alternatifler sunmuştur. Çocuklarla birlilikte oyun oynayıp şakalaşarak karşılıklı anlayışın gelişmesi ve olumlu ilişkilerin kurulması ile ilgili pek çok örnek davranış sergilemiştir. Zira çocukların yetiştirilmesinde ve onlarla ilişkilerde bu ve benzeri hususların yeri ve önemi büyüktür. Ayrıca bu ve benzeri örneklerde ortaya çıkan prensiplerin özellikle aile içi iletişimde dikkate alınması, çocukların yetiştirilmesinde ve onlarla ilişkilerde göz önünde bulundurulması, sağlıklı bir toplumun oluşmasında başta gelen etkenlerdendir.
 
 
HZ. PEYGAMBER’İN AİLE İÇİ İLETİŞİMİNDE GENEL İLKELER
 
Kişinin aile hayatı, onun tabiatının, davranışlarının ve karakterinin gerçek aynasıdır. İnsanın, ev dışındaki sosyal hayatta bütün hareketlerin yapmacık olması ve gerçekte olduğundan tamamıyla değişik bir karakter göstermesi mümkündür. Ancak birey, gerçek kişiliğini ailesinden saklamayı uzun süre başaramaz. Bu nedenle insanlar evlerindeki hayatla denenirler ve bir kişinin karakteri hakkında hüküm verileceği zaman onun aile hayatına bakılmalıdır. Efendimizin kişiliğini de en güzel şekilde aile hayatından öğrenmekteyiz.
 
Onun ailesine karşı davranışları, bizim için her alanda örnek olan Hz. Peygamber’in kişiliğini ortaya koymaktadır. Bu nedenle buraya kadar olan kısımda Hz. Peygamber’in aile bireylerine karşı nasıl davrandığını söz ve fiillerinden anladığımız kadarıyla sunmaya çalıştık. Şüphesiz ki, Hz. Peygamber’in aile hayatında insanların aile mutluluğuna ışık tutacak pek çok prensip bulunmaktadır. O’nun söz, fiil ve takrirleri bir bütün olarak incelendiğinde bu anlamda nice güzel örnekle karşılaşılacaktır. Bu başlık altında buraya kadar verilen ve Hz. Peygamber’in aile hayatına ilişkin olarak ortaya koyduğu prensip ve güzelliklerden bahsetmeye çalışacağız.
 
1. Sadakat
Mutlu ve huzurlu bir aile yuvası için doğruluk, dürüstlük ve sadakat, olmazsa olmaz şartlardandır. Hiç şüphesiz Resulullah’ın aile hayatının bize sunduğu en önemli düsturlardan biri, eşlerin birbirlerine karşı olan sadakatleridir. Hz. Peygamber’in hayatında bu konuda pek çok örnek görmek mümkündür. En başta Hz. Hatice ile Hz. Peygamber’in birbirlerine karşı olan sadakatleri bilinmektedir. Hz. Hatice’ye karşı Hz. Peygamber son derece sadakatle bağlanmış, Hz. Hatice de ona karşı aynı bağlılıkla karşılık vermiş, en zor zamanlarında maddi ve manevi desteğini eksik etmemiştir.
 
Daha sonraki dönemlerde olan evliliklerinde ise yine Hz. Peygamber’in çok sade bir hayat tarzı olmuştur. Bu dönemdeki hanımlarının bazıları zengin bir ortamdan gelen ve lüks hayat içerisinde yaşamaya alışmış insanlardı. İslam’ın ilk sıkıntılı dönemleri geçip hayat standartları düzelince bu hanımlarda beşer olarak dünyalık istemişlerdir. Ancak Hz. Peygamber’in hayatı sade bir hayat idi ve onları bu hayatı yaşamak veya dünyalık olarak istediklerini alıp ayrılmak arasında serbest bıraktı. Çünkü kendisi sade hayatını sürdürmek istiyor ancak eşlerini buna zorlamak istemiyordu. İşte sadakatin tam olarak ölçülebileceği böyle bir ortamda Hz. Peygamber’in eşlerinin hepsi, lüks hayatı ellerinin tersiyle iterek onunla beraber olma şerefini tercih etmişlerdir.
Çok eşli son derece sade bir hayattan ayrılıp lüks bir hayata geçme imkanı varken bu sade hayatı tercih etmeleri, eşlerin Hz. Peygamberi ne kadar sevip ona nasıl sadakatle bağlandıklarını gösterir. Resulullah bu konuyu ilk defa Hz. Aişe’ye açıp, dilerse anne ve babasıyla istişare edebileceğini söylediği zaman onun verdiği cevap “Ben bu hususta mı annem ve babamla istişare edeceğim! Ben, Allah’ı ve Resulünü ve ahiret yurdunu istiyorum” olmuştur. Sonra da diğer eşleri aynı yolu takip etmistir.
 
4.2. Güven
Bir insanın kişiliğinin en iyi aile ortamında bilenebileceğini daha önce ifade etmiştik. Bir insanın güvenilir olup olmadığının en iyi ortaya konulduğu ortamlardan biri de kuşkusuz aile ortamıdır. Hz. Peygamber çocukluktan itibaren ahlaki yücelik, doğruluk ve güvenirlilik gibi özelliklerle tanınmıştır. Bu sebeple o, “Muhammedü’l-Emin” lakabıyla anılmıştır. Bu ifade her bakımdan Hz. Peygambere güven duyulduğunu anlatan bir kavramdır. Mekkeliler, birbirlerine güvenemedikleri için kendi aralarında çözemedikleri bir takım önemli meselelerin çözümünde hep birlikte ona güvenmişlerdir. Kâbe’nin yeniden inşası sırasında, Hacerü’l-Esved’in yerine konulması şerefinin kime ait olacağı hususunda kılıçların çekilmesine kadar varan tartışmanın çözümü için, tarafların oybirliği ile onun hakemliğini kabul etmeleri, Hz. Muhammed’in peygamberlikten önce bile ne kadar güvenilir olduğunun göstergesidir. Hz. Peygamber’in eşlerinin onun hakkında söyledikleri, Resulullah’ın ne kadar güvenilir olduğunu ortaya koymaktadır. İlk vahiy aldığında Resulullah üzerine yüklenen sorumluluğun ağırlığını düşünerek, böyle bir sorumluluğun altından kalkıp kalkamayacağı konusundaki endişesini dile getirdiğinde, ilk eşi Hz. Hatice O’na: “Hayır, asla endişe etme!
 
Vallahi Allah seni utandırmayacaktır. Çünkü sen akrabalara karşı sorumluluklarını eksiksiz yerine getirir, doğru konuşur, işini göremeyenlerin yükünü çeker, yokluk içindeki insanlara kazandırır, misafire ikram eder, bütün sıkıntılarına rağmen hakka yardım edersin” diyerek ne kadar güvendiğini göstermiştir. Sağlam bir aile yapısı için güven, son derece önemlidir. Eşlerin güvenilir olmaları ve birbirlerine güvenmeleri, aile huzurunun vazgeçilmez şartlarındandır. Bu noktadan bakıldığında Resulullah’ın aile ortamında kusursuz bir güvenin hakim olduğunu görürüz. Eşleri biliyorlardı ki, onun mübarek dudaklarından asla yalan çıkmaz. Bu sebeple ona güvenleri sonsuzdu.
Eşlerin ve diğer aile bireylerinin birbirine güvenmediği veya güvenemediği bir aile ortamında huzurdan söz edilemez. Güvensizliğin en önemli sebebi, doğru sözlü ve dürüst olmamaktır. Hz. Peygamber için böyle bir şey söz konusu olamayacağı için, onun aile ortamında tam bir güven hâkim olmuştur. O, bu sebepten “kendi aileniz aleyhine de olsa doğruyu söyleyiniz” buyurarak bizlere güven telkin edebilmenin yolunu göstermektedir.
 
3. İffet
Ailenin sağlıklı ve huzurlu bir şekilde varlığını sürdürebilmesi için iffetin mutlak surette korunması gerekmektedir. İffetini koruyamayan bir ailenin, gerçek bir aile olması mümkün değildir. Çünkü eşlerden her ikisinin veya birinin iffetini koruyamaması durumunda aile yuvası ya yıkılacak ya da artık aile huzuru büyük bir yara almış olacaktır. Bu nedenle Hz. Peygamber, iffetin korunmasına büyük önem vermiştir. Denilebilir ki Hz. Peygamberin aile hayatının en bariz özelliklerinden biri, iffetin korunması konusunda gösterilen hassasiyettir. Bu, aynı zaman da Müslüman ailenin de en çok dikkat etmesi gereken hususlardan birine işaret etmektedir. Hz. Peygamber hem uygulamalarıyla hem de sözlü sünnetiyle iffetin korunması için gerekli prensipleri ortaya koymuştur.
İffetin korunması için en başta haya sahibi olmak gerekmektedir. Hayasızlığın yaygınlaştığı bir ortamda iffeti koruyabilmek çok zordur. Bu yüzden haya duygusuna sahip olmak baştan beri hak dinin temel esaslarından biri olarak devam ede gelmiştir. Hz. Peygamber, “geçmiş peygamberlerin sözünden insanlara ulaşan haberlerden biri de, ‘utanmazsan dilediğini yap!’ sözüdür” buyurmuştur. Hz. Peygamber’in naklettiği bu sözün anlamı, haya duygusu seni engellemediği ve frenlemediği zaman dilediğini yaparsın demektir. Hayanın iki türü vardır. Biri, halkın ayıplaması endişesinden ötürü insana gelen sıkılma durumudur. Türkçe karşılığı utanmaktır. Bu ruh hali insanlarda yaratılıştan itibaren vardır. Hayânın diğer türü ise, imandan kaynaklanandır. Bu da Allah’a karşı taşıdığı sorumluluk bilinciyle günah işlemekten utanıp sıkılmaktır. Bir hadisi şerifte bu konuda “haya imandandır” şeklinde buyrulmaktadır. Hz. Peygamber’in hayasını çevresinde bulunan ve kendisini iyi tanıyan dostları, evinin köşesindeki bakire kızdan daha çok haya sahibi idi şeklinde tarif etmektedirler. Aile reisinin bu şekilde haya sahibi olduğu bir aile ortamında elbette iffetsizlik olmayacaktır. Bu aileyi örnek alacak ailelerde de muhakkak bu iffet hakim olacaktır. İffet ve hayanın hakim olduğu bir aile ortamında huzur ve sükun olacaktır. Hayadan ve iffetten uzak olan aile ortamlarında ise her çeşit çirkinlikle karsılaşmak mümkündür.
 
4. Sevgi ve Saygı
Hz. Peygamber insanlara karşı son derece saygılı ve nazik davranmıştır. O, bir tarafa dönünce sadece başını çevirmez bütün vücuduyla dönerdi. Bu Hz. Peygamber’in karşıdaki insana ne kadar değer verdiğini ve o insana saygısını göstermektedir. Hiç şüphesiz O, ailesine karşı da her zaman saygılı davranmıştır. Hz. Peygamber’in aile bağları sevgi, saygı esası üzerine kurulmuştur. Hz. Peygamber, zaman zaman aile bireyleriyle şakalaşmış, onların hoşuna gidecek hitap tarzlarıyla kendilerine hitap etmiş ve sevgisini açık bir şekilde göstermiştir. Hz. Peygamber’in eşleri de ona karşı büyük bir sevgiyle bağlanmışlar ve son derece saygılı davranmışlardır. Hz. Peygamber’in hanımlarından Ümmü Habibe’nin, babası Ebu Süfyan’ı henüz Müslüman olmadan, Hz. Peygamberin yatağının üzerine oturtmaması, bu saygının boyutlarını bizlere göstermektedir.
Hz. Peygamber aile bireyleri arasında özellikle eşler arasında karşılıklı sevgi ve saygı esasını getirmiştir. Dinimiz de, evlilik kurumu sevgi ve saygıya dayanan bir kurum olarak nitelendirmektedir. Karşılıklı sevgi, saygı ve merhamete dayanan bir aile düzeninde huzur ve mutluluk vardır. Sevgi ve saygının olmadığı ailede mutluluktan ve huzurdan söz etmek mümkün değildir. Burada aile içi iletişimde önemli kriterlerden sayılan empatik olma ilkesini Hz. Peygamber’in daha o dönemde kullandığını ve bizlerin de bu ilkeyi kullanmamızı istediğini onun sözlerinden anlıyoruz. Hz. Peygamber bu konuda: “Mümin müminin aynasıdır” buyurarak, inanan insanın, karşıdakinin gözüyle bakabilmesinin gereğine vurgu yapmıştır. Yine bir başka hadisi şerifte Hz. Peygamber, “Kendiniz için istediğinizi başkaları için istemedikçe, kendiniz için istemediğinizi de başkaları için istemedikçe olgun mümin olamazsınız” buyurarak, yıllar öncesinden empati duygusunu hayat prensibi haline getirmiştir.
 
5. Şefkat ve Merhamet
Şefkat, sevgiden farklı bir duygudur, Karşılıksız sevgi olarak da tarif edilebilir. Şefkat ve merhamet ruhsal bir enerjidir ve veren kimseyi de verdiği kimseyi de iyi hissettirir. Şefkat şefkati doğurur. Vicdana giden duygudur, iç sesi, içteki uyarı sistemini harekete geçirir. Bu duyguya sahip kişi bilerek kötülük yapmaz. Şefkatli kişilerin iyi eş olmaları daha kolaydır. Şefkatli insan aynı zamanda merhametli, bağışlayıcı olur, affetmeyi başarır. Bu noktada da Hz. Peygamber’i en şefkatli ve en merhametli kişi olarak görmekteyiz. O sadece aile bireylerine karşı değil, bütün mahlukata karşı şefkat ve merhamet hisleriyle doluydu. Ashabının da böyle olmasını istiyordu ki bu konuda şöyle buyurmuştur; “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.”
 
6. Nezaket
Hz. Peygamber aile bireylerine karşı çok nazik davranmıştır. Hanımlarıyla birlikte bir seferde iken hanımların develerini hızlı süren kişiyi uyarması ve kadınları kristale benzetmesi, onlara karşı ne kadar nezaket gösterdiğinin bir ifadesidir. Yine O’nun, bir defasında eşi Safiye’yi devesine bindirirken dizine bastırarak bindirmesi de hanımlarına karşı nazik davrandığının göstergesidir. Hastalandığında dahi Hz. Aişe’nin odasında kalmak için de diğer hanımlarından izin alması O’nun nezaket sahibi bir insan olduğunun kanıtıdır. “Halka teşekkür etmeyen Allah’a da şükretmez” buyuran Hz. Peygamber, yapılan iyiliğe karşı teşekkür etmeyi de bir nezaket kuralı olarak telkin etmiş, bunu kendisi aile hayatında ve diğer insanlara ilişkilerinde uygulamış ve bu hususta şöyle buyurmuştur: “Kim kendisine yapılan bir iyiliğe karsı, bunu yapana; ‘Allah sana bunun karşılığını daha güzel bir şekilde versin!’ derse, teşekkürü en mükemmel şekilde yapmış olur.”
Hz. Peygamber’in nezaket ve zarafeti ortama ve şartlara bağlı değildir. O’nun doğasından gelmektedir. Hz. Peygamber kendisiyle konuşanı bütün dikkatini vererek dinler, dinlerken de bütün vücuduyla ona doğru döner ve tokalaştığı zaman karşısındaki elini çekmeden kendisi çekmez, yanındaki ayrılmadan ilk önce ayrılan olmazdı. Yoğun ilgisinden ve zarafetinden ötürü arkadaşlarından her biri O’nun en çok kendisini sevdiğini düşünürdü. Kendisinin bulunduğu bir topluluk içinde hiç kimsenin hiç kimseye karşı kötü ve kırıcı olmasına izin vermemiştir.
 
 
 
 
4.7. Güler Yüz, Tatlı Dil, Hoşgörü ve Anlayış
Hz. Peygamber daima güler yüzlü idi. Sahabeden Haris b. Hazm Resulullah’tan daha güler yüzlü birisini görmediğini söylemiştir. Onun güler yüzlülüğü, ancak tebessüm tarzında kendini göstermiş, ölçüsüz bir şekilde kahkaha ile güldüğü asla görülmemiştir. Hz. Peygamberin hanımları, onun kendilerine karşı şefkatinin bir an bile azalmadığını, yüzünden tebessümün eksildiği bir anı bile görmediklerini anlatmışlardır. Hz. Peygamber ağzına kötü söz almadığı gibi, müminlerinde çirkin sözlerden uzak durmalarını istemiştir. Bu konuda O, “Bir kimse diğer bir kimseyi fıskla veya küfürle itham etmesin. Aksi takdirde itham edilen arkadaşında yoksa, kelime kendine döndürülür” buyurmuştur.
Bir hakikati dile getirmede, bir gerçeği söylemede dile getiriş biçimi, söyleyiş tarzı, bazen söylenecek gerçeklerden daha önemli bir yer tutabilir. Bundan dolayı Hz. Peygamber tarafındaki insanlara ve aile fertlerine karşı davranışlarında daima yumuşak huylu olmuş ve tatlı bir dil kullanmıştır. Kötü söz ve hakaretlerden kaçınmıştır. Bu ise aile içi huzur ve mutluluk açısından önemlidir. Günümüz aile psikologları şiddetle aile bireylerine hakaret etmemeleri, tatlı dil ve güler yüzlü olmaları hususunda önerilerde bulunmaktadırlar. Hz. Peygamber, insanların hatalarını hiçbir zaman yüzüne vurmamıştır. Bu durum hem aile hayatında hem de diğer insanlarla olan ilişkilerinde de böyledir. Onun hayatında bununla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Hz. Peygamber aile hayatında karsılaştığı problemleri çözmede asla şiddete başvurmamıştır. Örneğin ifk olayında çıkan iftiraya dayalı sözlere rağmen Hz. Peygamber, Hz. Aişe’ye kötü davranmamıştır. Hz. Peygamber’in hoşgörülü tavrı, aile içindeki ilişkilerinde de aynen kendini göstermektedir. İnsan olmaları hasebiyle aile bireyleri arasında vuku bulan bazı basit olayları, Resulullah’ın nasıl, tatlı ve espri konusu birer hatıra olarak kalacak hale dönüştürdüğünün pek çok örneği bulunmaktadır. Bu örnekleri hanımlarıyla iletişim kısmında şakalaşma başlığı altında sunmuştuk.
Hz. Peygamber, aile fertlerinin bazı hassas noktalarını dikkate alarak, ortaya çıkan bir takım basit meseleleri, hiçbir zaman problem haline getirmemiştir. Oysa günümüz aile içi iletişimde bazen aile bireyleri çok küçük ve önemsiz bir problemi büyüterek aile içinde sorun haline getirmektedir. Eşlerin karşılıklı olarak, gerek güzellik, gerek ahlak bakımından bir takım eksiklikleri olabilir. Ancak aile ortamında bireylerin iyi yönlerini ortaya koymalarına fırsat vermek gerekir. İşte Hz. Peygamber bu konuda da bizlere en güzel örnek olmuştur.
 
8. Güzel Geçinme
Kur’an-ı Kerim’de erkeklere kadınlarla güzelce geçinmeleri emredilmiştir. Bunu en güzel şekilde hayatında uygulayan hiç şüphesiz Peygamber efendimizdir. O, örnek kişiliği, güzel ahlakı ve her bakımdan üstün ve mükemmel özellikleriyle ailesinde güzel bir geçim ortamı meydana getirmiştir. Bir hadisi şeriflerinde Hz. Peygamber, “Mümin ülfet sahibidir. Ülfet etmeyen (kaynaşmayan) ve ülfet edilemeyen (kendisiyle kaynaşılmayan) kişide hayır yoktur” buyurmuştur. Bu ülfeti Hz. Peygamber en güzel bir şekilde hayata geçirerek son derece ülfet sahibi bir insan olduğunu fiilen ortaya koymuştur. Hz. Peygamber aile bireyleri ile daima iyi geçinmiş, onların meşru olan isteklerine izin vermiş, yine meşru oyun ve eğlenceleri mubah kılmış, ölçülü olduğu sürece eğlenip oynamaya engel olmamış, düğünlerde ve bayramlarda defler çalıp şarkılar söylenmesine ses çıkarmamış ve bu hususta katı kurallar koymamıştır.
 
9. Sadelik
Peygamber efendimizin yaşayışı gayet sade idi. O kerpiçten yapılmış, üzeri hurma dallarıyla örtülmüş basit, sade bir evde oturuyordu. Allah Resulü’nün evinde yiyecek bulunmadığı zamanlar olurdu. Yiyecek geldiğinde de Resulullah onun bir kısmını ailesi için ayırır, bir kısmını da ehl-i suffeye gönderirdi. Hz. Aişe, Resulullah’ın ailesinin yaşayışını söyle ifade etmektedir: “Resulullah Medine’ye hicretinden vefatına kadar onun ailesi üç gün arka arkaya buğday ekmeğinden karnı doyurmadı.”
Hz. Peygamber’in aile hayatının en bariz vasıflarından birisi de, ailede yaşanan zühd hayatıdır. Zühd, maddeyi aşmak, onu gaye haline getirmemek, malın kulu kölesi olmamak, ona gönülde ve kalpte yer vermemek, dünya için ahireti satmamak demektir. Zühd hayattan kopmak değildir. Dünya malına gönül vermemektir. Maalesef günümüz ailelerinden birçoğu maddeyi esas alıp, zühd hayatına önem vermemektedir. Bu durum bazen o kadar abartılmaktadır ki, evlilikler sırf mal ve mülk için de yapılmaktadır. Hâlbuki temelinde kutsal değerler olmayan bir evliliğin uzun ömürlü ve huzurlu olması beklenemez. Hz. Peygamber maddeyi yalnızca bir araç olarak görmeyi ve onu, hiçbir zaman gaye haline getirmemeyi telkin etmiştir. Yine O’nun aile bireyleri de bu anlayışı hayat felsefesi haline getirmişlerdir. Hz. Peygamber’in ailesi, asla lüks ve israfa yönelmemiş, dengeli ve sade bir hayat tarzını terk etmemiştir. Bundan dolayı O’nun aile hayatında hiçbir skandal, şımarıklık ve ölçüsüzlük görülmemiştir. Tam tersine sürekli fedakârlık, sürekli başkalarını kendilerine tercih etme, başkalarına yardım ve destekleme ön plana çıkmıştır.
 
10. Vefa
Vefa, mutlu bir aile yuvasının temel taslarından biridir. Aile fertlerini birbirlerine daha sıkı bağlayan bu vasıf, sıkıntılı ve zor zamanlarda kendini gösterir. Hayatın inişli çıkışlı akışı içinde vefakâr aile bireyleri birbirlerinin kıymetini daha iyi anlarlar. Bu açıdan bakıldığında, Hz. Peygamber en güzel örnek olarak karşımıza çıkmaktadır. Hz. Peygamber ilk eşi Hz. Hatice’nin sevgi, saygı ve fedakarlığını asla unutmamış, onu hep saygı ile yad etmiştir. Bu durumu Hz. Aişe şöyle anlatmıştır: “Resulullah’ın hanımlarından hiç birine, Hz. Hatice’ye karşı duyduğum kıskançlığı duymadım. Hâlbuki onu hiç görmüşlüğüm de yoktu. Ancak, Hz. Peygamber onu çok anardı. Ne zaman bir koyun kesip parçalasa Hatice’nin dostlarına da gönderirdi. Bazen ona, “Sanki dünyada Hatice’den başka kadın yok!” derdim ve bana, “Onun gibisi varmıydı, o şöyleydi, o böyleydi… Benim çocuklarım ondan oldu” diye karşılık verirdi.”
 
11. Mahremiyetin Korunması
Hz. Peygamber aile mahremiyetini korunmasına büyük önem vermiş ve müminlere, aile mahremiyetini korumalarını emretmiştir. Aile arasında kalması gereken mahrem konuların deşifre edilmemesi, gözetilmesi gereken kurallardandır. Hz. Peygamber’in bu konudaki uygulama, emir ve tavsiyeleri, hem aile yuvasının korunması, hem de edep ve ahlak açısından büyük önem taşımaktadır.
Mahremiyetin korunması hususunda Hz. Peygamber’in eşleriyle ve müminlerle ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’de de uyarılar bulunmaktadır. Peygamberimiz aile sırlarının deşifre edilmemesi hususunda çok sıkı uyarılarda bulunmuştur. Süphesiz ki kıyamet günü, Allah nezdinde en kötü olarak değerlendirilecek kişi, karısı ile içli dışlı olduktan sonra, kadının sırlarını ifşa eden kişidir” buyurarak, aile bireyleri arasında kalması gereken aile sırlarının emanet olduğuna işaret etmiştir.
 
12. Tertip ve Düzen
Eşlerin temiz, tertipli ve düzenli olması aile mutluluğunun pekişmesini ve devamını sağlayan hususlardandır. Bu hem aile bireylerinin birbirlerine saygılı olmalarının, hem de huzurlu olmanın bir gereğidir. Hz. Peygamber son derece temiz, tertipli ve düzenli idi. Tırnaklarını zamanında keser, sakallarını daima düzenli ve bakımlı tutardı. Saçları düzenli, temiz ve taranmış olurdu. Elbisesinin temiz ve düzenli olmasına önem verir, giyiminde titiz davranır, dağınıklıktan hoşlanmazdı. Hz. Peygamber ağız ve diş temizliğine de ayrıca önem vermiştir. O bu konuda şöyle buyurmuştur: “Eğer ümmetime zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda misvak kullanmalarını emrederdim.”
Ailevi ilişkilerde diş temizliğinin ayrı bir yeri vardır. Özellikle eşlerin birbirlerine karşı nefret duymaması ve ilgilerinin devam edebilmesi için ağız ve diş temizliğine büyük önem vermek gerekmektedir.
 
13. İşbölümü
Hz. Peygamber aile hayatında üzerine düşen işleri yapmıştır. Kendi elbisesini kendi eliyle tamir ettiğini ve kendi ayakkabısını kendisi tamir ettiğini, ev süpürdüğünü ve hamur yoğurduğunu daha önce zikretmiştik. Buna Hz. Peygamber ev işlerinde hanımlarına yardım etmiş ve onların yüklerini hafifletmiştir. Hz. Peygamber’in bu uygulamalarından ailede işbölümünün önemini anlıyoruz. Öyle ki günümüzde kadının da çalışma hayatında yerinin olduğu göz önüne alınırsa, bu işbölümünün önemimi daha arttırmaktadır. Ailede aile bireylerinin her işte birbirlerine yük olmamaları, her işi evin hanımlarından beklememeleri ve birbirlerine yük olmamaya çalışmaları, aile huzuru ve eşlerin birbirlerine karsı saygılarının muhafazası açısından önemlidir. Bu demektir ki Müslüman ailede eşini hizmetçi gibi gören bir anlayışın yeri yoktur.
SONUÇ
Aile kurumu toplumun en temel birimi olarak anne baba, çocuk ve diğer yakınlardan (akrabalardan) oluşan bir kurumdur. Bu üyeler arasında oluşan iletişim ve etkileşim aile ilişkilerine yön vermektedir. Aile ilişkilerinin kendine dönük üç yönü vardır.
1. Eşler arasında devam eden ilişkiler
2. Ebeveynler ile çocuklar arasında devam eden ilişkiler
Aile kurumu sevgi, saygı, hoşgörü, sadakat, vefa, tatlı dil, güler yüz gibi değerler ve erdemler üzerine kurulmaktadır. Aile ilişkilerinde en önemli sorunlar; eşler arası iletişim süresi ve kalitesinin eksikliği, kendi aileleri ve eşlerinin aileleri ile olan ilişkileri, evli çiftlerin kendi aralarındaki sorunları çözmede kullandıkları yollar, çocukların bakımı ve yetiştirilmesindeki sorunlar sayılabilir.
Aile bireyleri arasındaki iletişimin niteliği, ailenin sağlıklı işleyip işlememesinde etkili olmaktadır. Mutlu bir evliliğin sürdürülebilmesi ve sağlıklı nesillerin oluşmasında aile bireyleri arasındaki ilişkilerin yıpranmaması ve sorunların her bir üyeyi memnun edecek şekilde çözülebilmesi için eşlerin, çocukların ve diğer aile üyelerinin birbirleriyle nasıl iletişim kurmaları gerektiğini bilmeleri oldukça önemlidir. Çünkü aile içinde yaşanan olumsuzluklar sadece o ailede yaşayan üyeleri değil çevreyi ve toplumu da etkilemektedir. İslam dini aileye büyük önem vermiş, aileyi sağlıklı toplumun esası kabul etmiştir.
Bu konuda Kur’an-ı Kerim’de de birçok âyet mevcuttur. Aile içi iletişimin, eşler, çocuklar ve akrabalar arasında nasıl olması gerektiğini Hz. Peygamber’in davranışlarından öğrenmekteyiz. Bu çalışmada Hz. Peygamber’in aile üyeleriyle olan iletişiminde esas aldığı ilkeleri, önemle üzerinde durduğu noktaları ve bu konuda göstermiş olduğu gayret ortaya konulmuştur. Özellikle kadınların horlandığı, değer verilmediği bir dönemde Hz. Peygamber’in onlara karşı tutum ve davranışları, aile kumruna getirdiği önem üzerinde durulması gereken bir konudur. Günümüzde eşlerin birbirleriyle olan iletişiminde çocukların eğitilmesi noktasında olumlu adımlar atılması yanında olumsuz davranışlar da çoğalmıştır. Yapılan araştırmalarda boşanma oranları gün geçtikçe artmış, çocukların eğitimine gereken önem verilmemiş, akrabalık bağları gittikçe kopmuştur. Oysa bugün Müslümanların Hz. Peygamber’in aile içi iletişiminde ortaya koyduğu tutum ve davranışlarını bilip, onların hayata geçirilmesine çok ihtiyaç vardır. Aile içi iletişimde eğitimcilerin ve araştırmacıların ortaya koydukları ve benimsedikleri yöntemler ve prensipler Hz. Peygamber tarafından uygulanmıştır.
1. Hz. Peygamber aile içi iletişimde öncelikle sevgi ve hoşgörü ilkesini esas almıştır. Eşleriyle, çocuklarıyla ve akrabalıyla iletişim kurarken sevgi ve hoşgörüye önem vermiştir.
2. Hz. Peygamber aile içi iletişimde önemli olan sevgiyi, sözleriyle ve davranışlarıyla bizzat göstermiştir. Ve sevgiyi açıkça göstermekten çekinmemiştir.
3. Hz. Peygamber aile içi iletişimde yardımlaşmayı da esas almıştır. O, evlilikte eşler arasında önemli olan ilkeleri bizzat uygulamıştır. Ev işlerinde eşlerine yardım etmiş, eşlerinin her türlü sıkıntılarıyla yakından ilgilenmiş, onlara her konuda destek olmuştur.
4. Hz. Peygamber sıla-i rahimin öneminden bahsetmiş, akrabalarıyla her zaman yakından ilgilenmiş, onlarla olan iletişimini hiçbir zaman koparmamıştır.
5. Çocuk yetiştirme konusunda önemli olan hoşgörü, sevgi, merhamet ve şakalaşma gibi ilkeleri yerinde ve ölçülü bir şekilde kullanmış ve bunların önemine dikkat çekmiştir.
Sonuç olarak Hz. Peygamber’in, aile içi iletişimde sadakat, güven, iffet, sevgi, saygı, şefkat, merhamet, nezaket, güler yüz, tatlı dil, hoşgörü ve anlayış, sadelik, vefa gibi evrensel ilkeleri esas aldığı tespit edilmiştir. Bu tespitler yapılırken O’nun söz, fiil ve takrirlerinden oluşan sünneti esas alınmıştır.
 
 
 


[1]Dirican, Nihal, Hz. Peygamber ve Aile İçi İletişimi, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Sivas, 2006
 
 
 
Bugün 377 ziyaretçi (503 klik) kişi burdaydı!










 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol