***
































ALLAH (C.C) KİME HAYRI MURÂD ETTİYSE, ONU DİNDE FAKÎH (ÂLİM) KILAR.

TESETTÜRÜN DİNDEKİ YERİ

                   T E S E T T Ü R
       "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz." (Nur Suresi 31)
        "Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı  çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir." (Ahzab: 59),
   Sadece başörtüsü değil, dış giysi (cilbab) da ALLAH’ın emridir.
 
                                                                                             
                                                                      Tesettür farz mıdır?
"Mutlak tesettür (örtünme)" ile başörtüsü aynı âyetlerde ve aynı üslûb içinde hükme bağlanmıştır. Örtünme emrinin kadının başını da içine alıp almadığı bütün devirlerde konuşulmuş ve hür müslüman kadının baş ve saçlarının avret olduğunda, örtülmesi gerekli bulunduğunda, örtünme emrinin bu uzuvları da içine aldığında ittifak edilmiştir. Bu hüküm, bütün fıkıh kitaplarının namaz bahsi ile helal-haram konularına ayrılan "kerâhiye, hazr ve ibâha" bahislerinde yazılmıştır. Kur'ân-ı Kerîm'de ve hadîslerde baş dahil olmak üzere avret yerlerinin örtülmesi ile ilgili emir ve talîmatın bağlayıcı (vücûb için) olduğunda ittifak edildiğini, "özellikle ittifaklı meseleleri toplayan" icmâ kitaplarında da görmek mümkündür. Burada birkaç icmâ kitabından nakiller yapmakta fayda görüyoruz: "Ergenlik çağına gelmiş hür ve müslüman bir kadının namaz kılarken başını örtmesi gerektiğinde va başı tamamen açık olarak namazını kılmış olması halinde namazı iade etmesinin gerekli bulunduğunda müctehidler ittifak etmişlerdir." (İbnu'l-Munzir, el-İcmâ', s. 41) Bu ifadede "namaz kılarken" kaydı vardır, bu kayıt bizi yanılgıya düşürmemelidir; çünkü meselemiz, kadının avret yerlerinin tesbitidir, namazda örtülen yerler avret yerleridir ve yukarıdaki ifade başın avret olduğunu açıklar ve kesin olarak ortaya koymaktadır. (Ayrıca bak. Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. III, s. 316) "Kadının eli ve yüzü müstesna olmak üzere bedeni ve saçının avret (kapatılması gerekli uzuv) olduğunda fıkıh âlimleri ittifak etmişlerdir. Kadının yüzü, elleri, hattâ tırnaklarının avret olup olmadığı konusunda ise görüş farkları (ihtilâf) vardır." (İbn Hazm, Merâtibu'l-icmâ, s. 29) "İlim sahipleri, namaz kılarken kadının başını örtmesi gerektiği, başı tamamen açık olarak kıldığı namazı yeniden kılması icabettiği hususunda ittifak etmişlerdir. " (İbn Kudâme, el-Muğnî, c. I, s. 633) "Alimler, avret yerlerinin mutlak olarak (namaz dışında ve içinde) örtülmesinin farz olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak bu örtünmenin namazın sıhhat şartı olup olmadığı konusu ile avret yerlerinin sınırlandırılması konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerdir... Kadının el ve yüzü hariç bütün vücudunun avret olduğu ulemâ çoğunluğunun görüşüdür. (Geriye kalan müctehidlerden) Ebû Hanîfe'ye göre ayakları da avret değildir, Ebû Bekr b. Abdurrahman ve Ahmed b. Hanbel'e göre kadının bütün vücudu avrettir." (İbn Rüşd, Bidâye, c. I, s. 98-90) Bu nakillerde, kadının saçları avret değildir diyen bir âlimin bulunmadığı, başka bir deyişle kadının başının örtülmesi gerektiğinde ittifak ve icmâ bulunduğu açıkça görülmektedir. Bu icmâ ve ittifakın dayanağı âyet olsun, hadîs olsun fark etmemektedir; icmâ bu nasların delâlet ve hükmüne kesinlik kazandırmaktadır. Hicrî üçüncü asrın ikinci yarısında yaşayan Taberî (v. 33210/992), dördüncü asırda yaşayan Ebû Bekri'r-Râzî el-Cessâs (v. 370/980), beşinci asırda yaşayan Şâfiî mezhebinden el-Keyâ el-Herrâsî (v. 504/1110), çağdaşı, Mâlikî mezhebinden İbnu'l-Arabî (v. 543/1148) gibi birinci veya ikinci dereceden müctehid veya mezhebe bağlı âlimlerin, ahkâm âyetleri ile ilgili tefsirleri elimizdedir. Bu tefsirlerde örtünme ile ilgili âyetlerin mânâ ve hükümleri incelenmiş, üzerinde birleşilen noktalar ile ihtilâf edilen hususlar açıkça kaydedilmiştir. Bunlara dayanarak, konunun ne zamandan beri tartışıldığını ve kimin ne dediğini tesbit etmek kolaylıkla mümkün bulunmaktadır. Bizim tesbitlerimize göre sahâbe müfessirlerinden günümüze kadar her asırda yapılan ve kısmen yazılan tefsirlerde "hür, müslüman kadınların, el, yüz ve ayakları hariç, bütün vücutlarının avret olduğu, örtülmesi gerektiği konusunda sözbirliği ve görüş beraberliği vardır. Nûr ve Ahzâb sûrelerinde yer alan âyetleri ile bunları açıklayan hadîslerin, "yüz, el ve ayaklar" dışında kalan yerlerin örtülmesi gerektiğini kesin ve bağlayıcı olarak ifade ettiğinde birleşilmiştir. Hiçbir fakîh "Başın veya örtülmesi gereken diğer yerlerin, dünya hayatında faydası bulunduğu için ve âdete dayalı olarak örtülmesi tavsiye edilmiştir, fayda ve âdet değişirse örtülmeyebilir." şeklinde bir görüş ileri sürmemiş, müctehidler bu konudaki talîmatın devamlı ve bağlayıcı olduğunda birleşmişlerdir. Örnek olarak bak. (Taberî, Câmi'u'l-beyân, c. XVIII, s. 82 vd; Cessâs, Ahkâmu'l-Kur'ân, c. III, s. 314 vd.) Kadının saçı ve başı dahil olmak üzere örtünmesinin gerekli ve bu konudaki emir ve talîmatın bağlayıcı olduğunu müfessir ve fıkıhçılar nereden çıkarmışlardır? Bir kere "Emir vücûb içindir, bağlayıcıdır; aksine bir işaret bulunmadıkça böyle yorumlanır." diyen usulücülere göre ortada bir problem yoktur; Allah ve Rasûlü kadın ve erkeğin belli yerlerinin örtülmesini emretmiş ve istemişlerdir; baş ve saç da örtülmesi gereken yerler içindedir, bu emirler de bağlayıcı olduğuna göre örtünmek (başörtüsü, türban... kullanmak) gereklidir, farzdır, dinin vazgeçilmez bir isteğidir. İmam Gazzâlî gibi "Emrin bağlayıcı olup olmadığı belli değildir, bunun için ayrıca bir delil, karîne ve işarete ihtiyaç vardır, meselâ oruç emri bağlayıcıdır; çünkü seferde ve hastalık yüzünden tutamayanların nasıl tutacakları anlatılmış, böylece bağlayıcı olduğuna işaret edilmiştir..." diyenlere göre de bu konuda bir kapalılık ve problem yoktur. Çünkü Allah Teâlâ örtünme ile ilgili âyetlerde şöyle bir seyir takip etmiş ve arka arkaya açüıklamalar getirmiştir: a) Erkeklerin gözlerini haramdan korumalarını, iffetlerine sahip olmalarını istemiş, ancak bu davranışın onları ruhen temiz kılacağını bildirmiştir. b) Kadınların da gözlerini haramdan (cinsî arzuyu uyandıracak yerlere bakmaktan) sakınmalarını, iffetlerini korumalarını emretmiş, hemen bunun arkasından zarûrî olarak açıkta kalanlar (eller, ayaklar ve yüz) müstesnâ bütün vücudu kapatmalarını, güzel ve çekici yerlerini (zînet) nâmahreme açıp göstermemelerini istemiştir. c) Başörtülerini boyun ve göğüslerini örtecek şekilde bağlamalarını emretmiştir. d) Örtülecek ve açıkta bırakılacak yerleri sınırladığı gibi vücudunu kimlere karşı örteceğini ve kimlere karşı açabileceğini ayrıntılı olarak açıklamıştır. e) Son âyetin sonunu "Ey mü'minler! Hep birden Allah'a tövbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz!" şeklinde getirmiştir; bu ifade, gerek daha önceki davranışlar ve gerekse bu âyet geldikten sonra ona uymayan hareketlerin günah olduğuna, bunlardan kurtulmak için Allah'a tövbe edilmesi gerektiğine işaret etmektedir. (Nûr: 24/29-31) f) Bu âyetler nâzil olunca müslüman kadınlar, bulundukları yerden ayrılmadan, etekliklerinin uygun yerlerini yırtarak başörtülerini bununla bağlamışlar ve bundan sonra hiç aksatmadan bu emri yerine getirmişler, Hz. Peygamber (s.a.) de bu âyetin uygulanmasını titizlikle takip etmiştir. Bütün bu karîne, delil ve işaretler, konumuz olan örtünme emrinin bağlayıcı olduğunu kesin olarak ortaya koymaktadır. Bu emir âdete de bağlı değildir; çünkü o zaman cârî olan âdeti olduğu gibi bırakmak için değil, değiştirmek ve ıslâh etmek için gelmiştir, başörtülerini omuzlarından arkaya atarak boyun ve göğüslerini açıkta bırakan cahiliye kadınlarına yeni bir örtünme şekli öğretmiş, İslâmî örtüyü tarif etmiştir."                                                                                                                                        H.Karaman
        Namaz ne kadar farz ise, tesettür de o kadar farzdır. Zekat ne kadar Allah'ın emri ise, örtünme de o kadar Allah'ın emridir. Oruç ibadeti nasıl tüm semavi şeriatlarda varsa, tesettür de tüm semavi şeriatlarda vardır.  Bu  nedenle aşağıdaki iddia geçerliliğini kaybetmektedir : "Türbanı bir islami sembol sananlar, yanılıyorlar çünkü türban eski bir yahudi geleneğidir. İslam'a da diğer çoğu yalan gibi hadis ve sünnet kitapları altında girdi. Dindar yahudi kadınlar hala sinagoglarda, düğünlerde ve dinsel ayinlerde saçlarını örtmektedirler.Aynı şekilde hıristiyan kadınlar da dinsel törenlerde saçını kapatırken; rahibeler her zaman kapatır. Kapanma islam alimleri türban'ı bir islami sembol ilan etmeden çok önceler yaygındı. Çeşitli dinlere inanan (müslüman, hıristiyan, yahudi) geleneksel Araplar o zamanlar başörtüsü giyerlerdi."
         Namaz içbükey bir talimatken, örtü dışbükey bir talimattır. Birincisinin illeti Kur'an tarafından "her türlü haddi aşma ve çirkin davranıştan kişiyi uzaklaştırarak onda her davranışını gözetleyen bir Allah bilinci oluşturmak" (29.45) şeklinde tanımlanmışken, ikincinin illeti "iffetin korunması için simge" ve "tanınacak bir kimlik" (33.59) oluşturmaktadır.
Bununla amaçlanan, kadını toplumun içinde dişiliğiyle öne çıkan bir nesne değil, kişiliğiyle öne çıkan bir özne kılmaktır. Dolayısıyla örtü emri, kadının kişiliğinin bir parçası olan mahremiyetine yönelik ihlalleri peşinen durduran bir önlem, kendisini dişiliğiyle değil kişiliğiyle tanımladığını çevresine bildireceği bir iletişim biçimidir. Yani bir kimlik ibrazı (en yu'rafne) yöntemidir.9.2.2002:MİLLİYET : "... LAF ATICILARIN  İTİRAFINDA TÜRBANLILARIN " LAF  ATILMAKTAN MUAF " OLDUKLARI  ANLAŞILIYOR."
        Örtünmek insânî ve dolayısıyla fıtrîdir. Bu nedenle hayvanlar örtünmezken insanlar örtünürler. Dolayısıyla örtünme ve çıplaklık arasındaki tercihi, İslamlıktan önce insanlık kriterlerine vurmak, dînî çerçeveden önce insanî ve ontolojik çerçevede tartışmak gerekir.
Bu bilindikten sonra, "Örtünmenin sınırlarını kim belirleyecek?" sorusu gündeme gelir. Bu sorunun "kişisel arzu, moda, gelenek, toplum, devlet, inanç" gibi birden fazla cevabı olabilir. Bir insanı "müslüman" olarak nitelememize yol açan şey, onun "Allah'a kayıtsız şartsız teslimiyeti"dir. Bu teslimiyet, şu ön bilgiye/tasavvura dayanır: "Beni yaratan, beni herkesten çok iyi biliyor ve seviyor. O halde, onun bana yaptığı öneriler, benim için en hayırlı olandır. Ben kendim için, onun benim için seçip-beğendiğine razı ve teslim oldum."
İşte insanı Müslüman kılan tasavvur budur. Bu tasavvurdan neş'et etmeyen bir müslümanlık iddiası, Allah'a göre, sahte bir iddiadır. Esasen, müslüman olmak söz konusu olduğunda, sizin kendinizi ne olarak tanımladığınız değil, Allah'ın sizi ne olarak tanımladığı önemli ve belirleyicidir. Bunu anlamak için de sizin müslüman tanımınızın Allah'ın müslüman tanımıyla örtüşüp örtüşmediğine bakmanız yeterlidir.
Yukarıdaki tasavvurdan neş'et eden imanıyla bir müslüman "Örtünmenin sınırını kim belirleyecek?" sorusuna Allah'tan ve O'nun vahyinden bağımsız bir cevap arayamaz. Çünkü bir davranışın "İslamî" olması, referansının Allah olmasıyla mümkündür. Eğer Kur'an örtünmenin sınırları konusunda hükümler vaz etmişse, bu, müslüman olma iddiasındaki herkesi bağlar. Tabii ki o kimse iddiasında samimiyse.
Samimiyetin ölçüsü bellidir: Kitaba uymak. Samimi olmayanlara ise tek yol kalmıştır: "Kitabına uydurmak!" Tarihin tüm samimiyetsizlerine bakınız; kitabına uydurmayı kafaya koyduktan sonra, hangi emre karşı mazeret, hangi yasağa kılıf bulunamaz ki? İnsan istedikten sonra; dinin en temel kurallarının tam aksine 'fetva' verecek bir merci bulur. Hatta bir inanç sistemini, onun esaslarını keyfi yoruma tabi tutarak, tam tersi bir işleve büründürebilir.   
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da; müslüman olmanın gerek şartını yerine getirenlerin, başörtüsü veya örtünme  konusundaki eksikliklerinin onları İslam dairesi dışına çıkarmadığı gerçeğidir. Bunların İslami terminolojideki karşılığı kafir değil, günahkârdır. Öyleyse yapılması gereken bu kardeşlerimizi dışlamamak, bunları kucaklamaktır. Toplumu kamplaştırmak isteyenlerin arzusunun bunun tersi olduğu unutulmamalıdır. O açıdan böyle bir oyuna gelinmemelidir.
Tefsircilerin nakline göre cahiliye kadınları da hiç baş örtüsü kullanmaz değillerdi. Fakat yalnız enselerine bağlar veya arkalarına bırakırlar, yakaları önden açılır, gerdanları ve gerdanlıkları açığa çıkardı, zinetleri görünürdü. Demek ki, son zamanlarda asrîlik sayılan açık saçıklık böyle eski bir cahiliye âdeti idi. İslâm böyle açıklığı yasaklayıp baş örtülerinin yakalar üzerine örtülmesini emir ile tesettürü farz kılmıştır.
Cahiliyet  devrinde  Arap kadınlarının iki adeti vardı :
  • Başörtülerini başlarına örtüp iki omuzları arasında arkaya doğru sarkıtarak boyunlarını tamamen, göğüslerininde bir kısmını açık bırakırlardı.
  • Süslendikten sonra evlerinden çıkıp yabancı erkeklerle karışık gezip  otururlardı.
İslam'dan sonra, Medine'de hicab ayeti gelene kadar bu iki adet devam etti. Hz.Aişe hicab ayet-i geldikten sonra müslüman hanımların durumunu şöyle anlatır: "Vallahi ben Allah'ın kitabını tasdik, Onun indirdiğine iman açısından ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nur suresinin örtünme ayeti gelince erkekleri kendilerine varıp Allah'ın indirdiği ayetleri okumaya başladılar. Hanımların hepisi Allah'ın emrine uyarak yünden ve pamuktan yapılmış örtülerine büründüler, Resulullah'ın arkasında sabah namazı kılmaya geldiler."
Hicab ve tesettür ayetleri geldikten sonra iki çeşit tesettür farz kılındı.
  • Erginlik  çağına girdiği andan itibaren her kadının bütün vücudunu örtmesi, mahremlerin dışında hiç kimseye göstermemesi
  • Meşru bir ihtiyaç olmadıkça evlerinden dışarı çıkıp namahrem erkeklerle karışık dolaşıp oturmak
Bu konuda haremlik-selamlık müessesini İslam getirmiştir.
Tesettür, kadının dişiliğini değil kişiliğini ön plana çıkarma, onun iffetini, şahsiyetini ve saygınlığını korumaya yönelik başka hikmetler de içermektedir.
Bugün çıplaklığın yaygın olduğu, kadının cinselliğinin sömürüldüğü ülkeler diye tanıtılırken, bütün insani değer ve şereflerini koruyarak kadınların kendilerini örttüğü, kendi varlıklarını, erkeklerin ihtiraslı duygularına hayvani isteklerini tatminine sunmadıkları ülkeler gerici, yobaz ülkeler diye niteleniyor…
İnsanoğlu, maneviyatı için özel bir müziğe sahip olduğu gibi, kendi cinsel zevkleri için de özel bir müzik yapmıştır. Hâlbuki su ve ekmek gibi sadece maddi gereksinimleri için müzik yaptığı görülmemiştir. Bütün aşkların cinsel kökenli olduğunu iddia etmiyoruz. Mevlana, Yunus Emre vb. şairlerin cinsel içgüdüleri diliyle konuştuklarını söyleyemeyiz. Ancak şurası açıktır ki, yazılan, söylenen şiir ve gazellerin büyük bir çoğunluğu erkek tarafından kadın için dile getirilmiştir. Erkeğin kadına olan yönelişinin, ekmek ve suya olan ihtiyaç gibi, karnı doyunca tatmin olacak türden olmadığını bilmemiz gerekir. İslam, bu içgüdüye gem vurmak ve hayırlı yola yöneltmek için tedbirler düşünmüş, bu konuda hem kadınlar, hem de erkekler için belli görevler ön görmüştür. Hem kadının hem de erkeğin uymakla görevli oldukları bu görevler, karşı cinsten olana bakmakla ilgilidir:
Tüm ilahi dinler, insanın derununda yerleştirilmiş eğilimi esas alarak kadına örtünmeyi farz bilmişlerdir.İlahi dinlerin sonuncusu ve en mükemmeli olan İslam dini, Allah tarafından insanlığa gönderilen son din olarak giysiyi insanlığa verilen ilahi bir hediye olarak nitelemiş, kadına farz olan örtünmenin ölçülerini tam olarak belirlemiş ve bu vesileyle kadının örtünmesi hususundaki aşırılık ve ihmalkarlıkları dengelemeye çalışmıştır.
Batıda yapılan propagandanın aksine kadının örtünmesi toplumsal rolünü yitirmesi, pasif ve uyuşuk bir varlık haline gelmesi anlamında değildir.Zaten tesettür dışarıda giyilecek elbiselerin adıdır...Dışarıya ait bir kavramdır tesettür...!Yoksa evde istediğini kadın giyebilir.
            Tarih 30 Aralık 1980.Din İşleri Yüksek Kurulu, 8 maddelik kararında özetle şunu söyledi:
1. Cenab-ı Hak, kadınların başörtülerini, saçlarını, başlarını, kulaklarını, boyun ve gerdanlarını örtecek şekilde yakalarının üzerine salmasını emretmiştir.
2. Anayasa'da din ve vicdan hürriyeti güvenceye alınmıştır.
3. Bu hürriyet dindarlara, dinin emirlerini hiçbir engele rastlamadan serbestçe yerine getirebilme hakkı verir.
4. Kadının örtünmesi İslamın hükmü, milletimizin de örfüdür. Tesettürün kanunla sınırlandırılması Anayasa'ya aykırıdır.
5. Birini örtünmeye zorlamak nasıl kişi hak ve hürriyetiyle bağdaşmazsa örtünmeyi engellemek de hak ve hürriyete müdahaledir.
6. Örtünme Atatürk ilkelerine aykırı değildir. Devrim kanunlarında da kadın kıyafetiyle ilgili bir hüküm yoktur. Müslümanlar "Ya Allah'ın emri ya Atatürk ilkeleri" gibi vahim bir tercihle karşı karşıya bırakılmamalıdır.
7. İmam hatip liseleri ve Kuran kurslarında kız öğrencilerin başı açık ibadete zorlanmaları onların vicdanına açık bir baskı teşkil eder.
8. Bu baskı devletten geliyorsa devlet - millet ilişkisi olumsuz etkilenir.
Sonuç:
"İmam hatip liseleri yönetmeliğinde dinimizin hükümlerine aykırı hükümler yer alması uygun olmaz".
 Din İşleri Yüksek Kurulu:Hamdi Kasaboğlu'nun başkanlığındaki kurul 10 üye:Recep Akakuş, İbrahim Atay, Dr. Ali Arslan Aydın, Dr. Ahmet Baltacı, Hasan Ege, Kemal Güran, Yakup İskender, Mehmed Kaymakçı, İrfan Yücel...


                                                             TÜRBAN'IN Bİ FAYDASI DAHA!

       "... LAF ATICILARIN  İTİRAFINDA TÜRBANLILARIN " LAF  ATILMAKTAN MUAF " OLDUKLARI  ANLAŞILIYOR..."  (Milliyet:9.2.2002)
                                                
 
                                                    BİR  TESETTÜR  HİKAYESİ
 Uzun beyaz elbisemle ve iki-üç santim uzunluğundaki siyah saçlarımla bir öğle sonrası sokakta yürüyordum ve kamyon şoforleri ıslık ve bağırmalarıyla beni rahatsız etmişlerdi. Kendimi yenilmiş hissettim.Kuaför salonundan daha şimdi çıkmıştım. Saçlarımı bir erkek gibi kestirmiştim.Kuaför kestiği her tutamdan sonra kendimi nasıl hissettiğimi soruyordu.Korkmamıştım, ama bir organımın kesiliyor olduğu hissine kapılmıştım.Hayır; bu, herhangi bir saç kesimi değildi.Saç kestirmekten çok daha fazla şey ifade ediyordu. Saçımı kestirerek, erkeksi bir şekilde görülmeye çalışmıştım. Dişiliğimi imha etmek istemiştim. Yine de, bu, bazı erkeklerin bana bir cinsel meta olarak davranmasını engellememişti.Yanılmıştım. Problem, benim dişiliğim değildi. Problem, cinselliğim, daha doğrusu, bazı erkeklerin genetiğimden yola çıkarak bana yakıştırdıkları bir cinsellikti.Bana karşı, benim gerçekten kim olduğuma göre davranmıyor; kendilerinin beni gördükleri üzere davranıyorlardı.Peki, ben kim olduğumu bildikten sonra, onların beni nasıl gördüklerinin önemi var mıydı? Evet, vardı. Kadınları sadece cinsel meta olarak gören erkeklerin genellikle onlara karşı saldırgan bir tavır sergilediğine, meselâ tecavüze yeltendiklerine veya dövdüklerine inanıyordum. Cinsel taciz ve saldırı, sadece korkum da değildi; aynı zamanda başıma gelmiş şeylerdi bunlar. Bir keresinde tecavüze uğramıştım.Bana saldıran erkekler yüzünden yaşadıklarım, bende öfke ve hayal kırıklığına sebep olmuştu. Bana yönelik bu şiddeti nasıl durdurabilirdim? Erkeklerin beni bir kadın olarak değil de, bir cinsel meta olarak görmelerini nasıl engelleyebilirdim? Bu ikisini eşit görmelerini nasıl durdurabilirdim?Başıma gelenlerden sonra hayata nasıl devam edebilirdim?Yaşadıklarım, beni kimliğimle ilgili sorularla başbaşa bırakmıştı.Sadece Çin kökenli Amerikalı kadınlardan bir başkası mıydım ben? Önceleri kimliğim konusunda bir karara varmam gerektiğini düşünürdüm.Şimdi ise, kimliğimin sürekli değiştiğini farkediyordum.

                                                                 ÖRTÜNME TECRÜBEM
 Bu noktada özellikle eğitici olan bir tecrübem, bir gazete projesinin bir parçası olarak Crenshaw Bulvarında üç Müslüman erkekle birlikle bir Müslüman kadın olarak ‘giyinerek’ dolaştığım zaman gerçekleşti.Beyaz, uzun kollu pamuklu bir gömlek, kot, spor ayakkabısı ve Müslüman bir bayandan ödün aldığım çiçekli ipek bir başörtüsü giyinmiştim. Kendimi sadece Müslüman kadın görünümünde görmüyor, öyle de hissediyordum.Tabiî ki, gerçekte hep mesture olmanın neler hissettirdiğini bilemezdim, çünkü İslâmî bir eğitim almamıştım.Yine de, insanlar beni Müslüman kadın olarak algıladılar ve bir cinsel obje olarak görüp bana karşı sarkıntılıkta bulunmaya yeltenmediler.Erkeklerin bakışlarını, daha önceden olduğu gibi,üzerimde hissetmedim. Tamamen örtünmüş vaziyetteydim; yalnızca yüzüm görünüyordu.İçeride kibar bir zenci Müslüman bana ‘kardeş’ diye hitap etti ve nereden geldiğimi sordu.Ona aslen Çinli olduğumu söyledim. Hangi milletten olduğumun onlar için pek önemli olmadığını farkettim.Aramızda bir tür yakınlık vardı, çünkü beni bir Müslüman olarak görmüştü. Ona gerçeği nasıl söyleyeceğimi bilemedim, çünkü gerçekte öyle olup olmadığımdan emin değildim.
Aynı kıyafetle Afrika mücevherleri ve mobilyaları satan bir mağazaya girdim. Orada bir başka beyefendi bana Müslüman olup olmadığımı sordu.Nasıl cevap vereceğimi bilemediğimden, sadece bakıp gülümsedim.Karşılık vermemeyi tercih ettim.

                                     ÖRTÜLÜ OLMAM BAŞKALARININ BANA KARŞI TUTUMUNU DEĞİŞTİRDİ
Mağazanın dışında, birlikte olduğumuz Müslümanlardan birine, “Ben Müslüman mıyım?” diye sordum. Bana, aslında nefes alan ve teslim olan herşeyin öyle olduğunu izah etti. Müslüman olmuş olabileceğime, ama bunu bilmediğime hükmettim.Kendimi o şekilde isimlendirmemiştim henüz.İslâm hakkında, Müslüman olduğumu söyleyecek kadar bilgim yoktu.Günde beş vakit namaz kılıyor değildim, camiye gidiyor, oruç tutuyor değildim, sürekli başımı örtüyor değildim. Yine de, bütün bunlar, Müslüman olmadığım anlamına gelmezdi.Bunlar, içeride olanın dışarıya doğal yansımaları idiler.Gördüm ki, kendi içimde nasıl olduğum, örtülü veya örtüsüz olmamla değişmiyor.Ama, örtülü olmam, başkalarının benim hakkımdaki algılamalarını değiştiriyor.Diğerleriyle olan ilişkilerinizde kendi imajınızın oluşmasını sağlıyor.

                                                             UYDURMA VE KASITLI BİR BAKIŞ AÇISI
Ben, erkeklerden saygı aradığım için, örtünmeyi bilinçli olarak seçtim. Önceleri, Kadın Araştırmaları bölümünde okuyan ve de düşünen bir kadın olarak, örtünmenin bir zulüm olduğunu savunan Batılı görüş açısını benimsemiştim.
Yaşadığım bu tesettür tecrübesinden ve tesettür üzerinde daha da düşündükten sonra, bu görüşün uydurma, kasıtlı, ard niyetli bir bakış olduğu sonucuna vardım.Kadın kendisi ikna olarak ve anlayışla tesettüre yöneltildikten sonra, tesettür hiç de zulüm filan değildi.O gün kendi tercihimle örtünmüştüm ve, hayatımda kendimi en ziyade özgür hissettiğim tecrübe oydu.Şimdi, kadın olmanın alternatiflerini görüyorum.Giyim tarzımın, başkalarının bana karşı tavırlarını belirlediğini keşfettim. Realitenin bu olması beni üzüyor. Bu, kabul ettiğim bir realite fethedilmektense, fethetmeyi tercih ettim.Gördüm ki, tesettür ile örttüğüm kadınlığım değil, cinselliğim idi.Cinselliğimin örtülmesi, diğerinin özgürlüğüne imkân tanıyordu.
         Bu yazı, Los Angeles’taki Kaliforniya Üniversitesi’nin (UCLA) Müslüman Öğrenciler Derneğinin haber dergisi Al-Talib’de Ekim 1994’te yayınlandı. (O tarihte Kathy Chin, üniversitenin Psikobiyoloji ve Kadın Araştırmaları bölümünün son sınıf öğrencisiydi

 
                                                                              BAŞÖRTÜSÜ :
*YUNANDAN BETER İSLAM DÜŞMANLARI VAR BU VATANDA , BİZİM VATANA HAİNLİK YAPMAMIZ İÇİN ELLERİNDEN GELENİ YAPIYOR,MİLLET-DEVLET ARASINI AÇMAYA ÇALIŞIYOR AMA BİZLER NE BU OYUNA GELECEĞİZ, NE DE YUNAN HAYRANI OLACAĞIZ ,BU VATAN ŞEHİD KANLARI İLE ALINDI , BU VATAN BİZİM ! :                            
   TÜRKİYE'DEN YUNANİSTANDAKİ TÜRK AZINLIK OKULLARINA TAYİN EDİLEN TÜRK ÖĞRETMENLER TÜRK ÖĞRENCİLERE TÜRBAN YASAĞI KOYUYOR.YUNAN OKULLARINA GİTMEYİ TERCİH EDEN TÜRK KÖKENLİ KIZ ÖĞRENCİLERE İSE BÖYLE BİR YASAK  UYGULANMIYOR (  SABAH:25.01.2004)
*
Yunanistan'da şeriat hukuku
Batı Trakya'da, "Çifte hukuk" uygulanıyor. İsteyen şeri hukuktan, isteyen Yunan Medeni Yasası'ndan yararlanıyor.
Müftü kararı tercih ediliyor AB üyesi Yunanistan'ın çifte hukuk uygulaması talebe bağlı. Batı Trakya'daki Türk Müslüman azınlık, evlenme ve boşanmada müftü kararını tercih ediyor.
 ( Bugün  Gazetesi : 17.12.2005 )
                    KÖŞKTEN DIŞLANANLAR SARAYLARDA  AĞIRLANIYOR
*ÇANKAYA'YA BAŞÖRTÜLÜ KABUL EDİLMEYEN BAKAN EŞLERİ ABD BAŞKAN EŞİNİN ÇAY DAVETLİSİ OLARAK BEYAZ SARAY'A KABUL EDİLİRLER ...
*AVUSTURYA'DA BAŞÖRTÜLÜ KIZ ÖĞRENCİLER  YARGI KARARI İLE ARTIK ORTAOKULDA BAŞÖRTÜSÜ TAKABİLMEKTEDİRLER...! (20.05.2004 TARİHLİ AKİT GAZETESİ)
*AVUSTURYA CUMHURBAŞKANI FISCHER,  HOFBURG SARAYINDA VERDİĞİ İFTAR DAVETİNDE EZAN OKUNUR, CEMAATLE NAMAZ KILINIR , BAŞÖRTÜLÜLER CUMHURBAŞKANINA HEDİYE VERİR...KAMUSAL ALAN TARTIŞMASI OLMAZ...! (11.10.3004 )
     ABD  DIŞİŞLERİ BAKAN YARDIMCISI MAURA HARTY :" TÜRBANLI  ÖĞRENCİ ABD'YE GELSİN, ONLARI ABD'DE GÖRMEK İSTERİZ..." ABD'DE  OKUYAN YABANCI ÖĞRENCİLERİN EKONOMİYE KATKISI 13 MİLYAR DOLARLIK BİR SEKTÖR  OLUŞTURUYOR...!

                                                  
* İNGİLİZ YÜKSEK MAHKEMESİ, ÇARŞAF BENZERİ CİLBAB İSİMLİ BİR KIYAFET GİYDİĞİ İÇİN OKULDAN UZAKLAŞTIRILAN MÜSLÜMAN ORTAOKUL ÖĞRENCİSİ KIZIN HAKLARININ İADESİNE KARAR VERDİ.AVUKATLIĞINI İNGİLTERE BAŞBAKANI TONY BLAİR'İN EŞİ CHERİE'NİN YAPTIĞI BANGLADEŞ ASILLI ŞABİNA BEGÜM (16) İLE İLGİLİ KARAR ÜLKEDEKİ MÜSLÜMAN CEMAATLERİ VE SAYILARI 2 MİLYONU BULAN MÜSLÜMANLAR TARAFINDAN SEVİNÇLE KARŞILANDI.
   ŞABİNA BEGÜM, YÜZDE 80'İ MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLERDEN OLUŞAN DEMBİGH LİSESİ'NDEN 2002 YILI EYLÜL AYINDA CİLBAB GİYDİĞİ İÇİN GÖNDERİLMİŞ, BU TARİHTEN SONRA HUKUK MÜCADELESİ VERDİĞİ İÇİN EĞİTİMİNE ARA VERMEK ZORUNDA KALMIŞTI. OKUL TÜRBAN, ŞALVAR VE TUNİK TİPİ GİYSİLERE İZİN VERİYOR.
     
*İNGİLİZ ORDUSUNDA BAŞÖRTÜSÜ SERBEST (YENİ ŞAFAK:24.12.2003)
*ABD ADALET BAKANLIĞI BAŞÖRTÜSÜNÜ DESTEKLEDİ ( 01.02.2004 : MİLLİYET)
 
İNGİLİZLER MÜSLÜMANLARI ÇOK MU SEVDİĞİNDEN BUNU YAPIYOR, HAYIR..! BUNUN FARKINDAYIZ. AMA BUNU BİLE YAPMAYAN  HALKI MÜSLÜMAN OLAN DEVLETLERE NE DEMELİ...?!
   Almanya’nın Baden-Württemberg eyaleti'nde bir anaokulunda öğretmenlik yaparken başörtüsü taktığı için işine son verilen Nuray A, 8 bin Euro tazminat alacak.

 
     
                                  
*LAİK FRANSA :
FRANSA'DA 9.000 ÖZEL OKULUN ÇOĞU KATOLİK,PROTESTAN VE MUSEVİ!BU OKULLARIN BÜTÇELERİNİN %90'INI DA DEVLET KARŞILIYOR.BİR TANEDE İSLAM LİSESİ AÇILDI,BAŞÖRTÜSÜ BU OKULLARDA  SERBEST! YASAK SADECE DEVLET ORTA OKULLARINDA, ÜNİVERSİTE DE BAŞÖRTÜSÜ SERBEST !
*ALMANYA :
FERESHTA LUDİN ADLI  BAŞÖRTÜLÜ  ÖĞRETMEN ALAM ANAYASA MAHKEMESİ KARARI İLE ARTIK " BAŞÖRTÜSÜ İLE DERS  VEREBİLME " HAKKINI KAZANIR ( 25.09.2003 : VAKİT GAZETESİ )
*İNGİLTERE'DE BAŞÖRTÜSÜ YASAKLANDI DİYE YAZAN HÜRRİYET-MİLLİYET-CUMHURİYET'E ...:İNGİLTERE'DEKİ VAKANIN GERÇEKTE NE OLDUĞUNU ANLAYALIM: OKUL VE FORMA DEYİNCE AKILLARINA OTORİTERLİK VE BAŞÖRTÜSÜZLÜK GELEN BİZİM GAZETECİLERİN, ARAŞTIRMADIKLARI VEYA BİLEREK YAZMADIKLARI HUSUS, BU OKULUN FORMASININ VELİLERİN DE KATILIMIYLA VE BAŞÖRTÜSÜNE DE İZİN VEREN BİR ŞEKİLDE BELİRLENMİŞ OLMASIDIR. BUNUN DIŞINDA İNGİLTERE'DE ZATEN BAŞÖRTÜSÜNE İLİŞKİN BİR YASAK OLMADIĞI, ORDU VE POLİS TEŞKİLÂTLARINDA DAHİ, DİNÎ İNANÇLARINDAN DOLAYI İNSANLARIN FARKLI KIYAFETLER GİYEBİLDİĞİ BİLİNMELİDİR. BEGUM, OKULCA KABUL EDİLEN TESETTÜR BİÇİMİNİN DIŞINA ÇIKARAK, SADECE EL VE YÜZÜNÜN GÖRÜNDÜĞÜ BİR TÜR ÇARŞAF GİYMESİNE İZİN VERİLMEDİĞİ İÇİN MAHKEMEYE BAŞVURUYOR. MAHKEME DE, TESETTÜR VEYA TÜRBANI YASAKLAMIYOR, OKULUN TAYİN ETTİĞİ VE BAŞÖRTÜSÜNE DE İZİN VEREN FORMANIN DIŞINDA GİYDİĞİ KIYAFETE OKUL İDARESİNİN GETİRDİĞİ YASAĞI TASDİK EDİYOR. BURADAKİ GEREKÇE DE KIYAFETİN LAİKLİĞE AYKIRI OLMASI DEĞİL, OKULDAKİ DİĞER MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLERİN ANCAK BEGUM'ÜN KIYAFETİYLE DAHA İYİ MÜSLÜMAN OLUNACAĞI HİSSİNE KAPILABİLME İHTİMALİNİN YARATACAĞI GERGİNLİĞİN ÖNLENMESİDİR.(TERCÜMAN :N.ILICAK.23.06.2004) İNGİLTERE'YE DE, GAVUR'DAN DAHA AZLA İSLAM'A DÜŞMAN OLAN YERLİLERİNE DE LANET OLSUN !
*CHP  BEŞİKTAŞ BELEDİYE  BAŞKANI BAŞÖRTÜLÜ  FOTOĞRAF VEREN 40 ÇİFTİN HİÇBİRİNİN NİKAH  İŞLEMİNİ GERÇEKLEŞTİRMEZ... ELLERİNE KOZ GEÇSE DAHA NELER YAPAR DEMOKRAT ÇAĞDAŞLAR...BUNLAR İPUCU...
*A.NECDET SEZER :" LAİKLİĞİN OLMADIĞI YERDE ÖZGÜRLÜKTEN SÖZ EDİLEMEZ ." (06.01.2004)
YANİ LAİK  OLMAYAN  ;ABD, İNGİLTERE, KANADA, İSPANYA, İTALYA, İSVEÇ, JAPONYA, AVUSTRALYA, YUNANİSTAN...'DA  ÖZGÜRLÜK YOK MU ,ONLAR BİZDEN DAHA MI AZ ÖZGÜR ... ?!
      BİZİ GAVUR SAVUNUCUSU YAPANLAR UTANSIN !
 
 
 
 
 
TÜRKİYE’DE, “BAŞÖRTÜSÜ” VE “KAMUSAL ALAN” TARTIŞMALARI YAPILIRKEN, AB ÜYESİ İTALYA’NIN MİLANO KENTİNDE BULUNAN BİR LİSE, MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLER İÇİN AYRI BİR SINIF AÇMAYI KARARLAŞTIRARAK İTALYA’DA BİR İLKE İMZA ATTI. ÖĞRENCİLER, SINIFA BAŞÖRTÜLERİYLE GİREBİLECEKLER.MÜSLÜMAN VELİLERİN TALEBİ ÜZERİNE OKUL İDARESİNİN KARARIYLA BAŞLATILACAK UYGULAMADA, SINIFTAKİ ÇARMIHA GERİLMİŞ HZ. İSA FİGÜRÜNÜN KALDIRILMASI, MÜSLÜMAN KIZ ÖĞRENCİLERİN BAŞÖRTÜLERİYLE DERSLERE KATILMALARI VE BEDEN EĞİTİMİ DERSLERİNİ DİĞER ÖĞRENCİLERDEN AYRI BİR SAATTE YAPMALARI ÖNGÖRÜLÜYOR. GEÇEN HAFTA CAMPANİA BÖLGESİ YETKİLİLERİ DE; MÜSLÜMAN ÖĞRENCİLERİN BULUNDUĞU OKULLARDA RAMAZAN VE KURBAN BAYRAMLARININ DA RESMİ TATİL İLAN EDİLMESİ KARARINI ALMIŞLARDI.
  CUMHURBAŞKANI AHMET NECDET SEZER, “ÇANKAYA KÖŞKÜ KAMUSAL ALANDIR, BURAYA BAŞÖRTÜLÜLER GİREMEZ” DİYEREK AK PARTİLİ MİLLETVEKİLLERİNİ VE BAKANLARI 29 EKİM RESEPSİYONUNA “EŞSİZ” DAVET EDERKEN, AVRUPA BİRLİĞİ ÜYESİ AVUSTURYA’DA ÖRNEK BİR DAVET GERÇEKLEŞTİ. VİYANA EYALET BAŞBAKANI, RAMAZAN’IN İLK GÜNÜNDE HÜKÜMET VE PARLAMENTO BİNASINI MÜSLÜMANLARA TAHSİS ETTİ. ÜLKESİNDEKİ MÜSLÜMANLARA İFTAR DAVETİ VEREN AVUSTURYALI BAŞBAKAN’IN, YEMEK MASASINDA MÜFTÜ VE İKİ BAŞÖRTÜLÜ MÜSLÜMAN HANIM DA VARDI. BAŞBAKAN’IN HEMEN ARKASINDA İSE SARIKLI BİR MÜSLÜMAN DA AFİYETLE İFTARINI AÇTI. BU DAVET, ÜLKEDE HOŞGÖRÜ İLE KARŞILANDI, YAYINLANAN FOTOĞRAFLAR KARŞISINDA DA KIYAMET KOPMADI. ( 28.10.2003 TARİHLİ GAZETELER  )
                      
  
YÖK BAŞKANI TECİZ ÜNİVERSİTELERDE BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI KONUSUNDA : " ÇAĞDAŞ DEĞERLERİN BULUNDUĞU ÜLKELERLE FARKLI BİR KONUMDA DEĞİLİZ !!! " DERKEN AVRUPA  - FRANSA DAHİL !- VE ABD'DE ÜNİVERSİTELERDE BAŞÖRTÜ YASAĞI YOK !
                 
AİHM'NİN - BATI MANTALİTESİNİN - İSLAM'A BAKIŞI !
    
*SİHLERİN TÜRBA'NINA ONAY VERİRKEN BAŞÖRTÜSÜNÜ YASAKLAYAN, PKK  LEHİNE KARARLAR VERİRKEN REFAH PARTİSİNİN KAPATILMASINI ONAYLAYAN BU BAKIŞ AÇISI EN SON 
derslere sakallı geldiği gerekçesiyle Kocaeli Üniversitesi'nden uzaklaştırılan Mahmut Tığ'ın başvurusunu reddetti. (01.07.2005 )
                                      
*
Leyla Şahin dâvâsında, Diyanet bünyesindeki Din İşleri Yüksek Kurulu'na danışma gereği duymayan AİHM, 27 Haziran 2000'de, 'Musevi mağdurlar' için; hem Fransa Hahambaşı J.Struk'tan, hem de Paris Yahudi Fetva Kurumu'ndan görüş istemiş ve kararını da 'onların fetvaları' paralelinde vermiş... 6 Aralık 1982'deki bir 'boşanma' dâvâsında da Fransa Hahambaşılığı'ndan görüş isteyen AİHM, kararını da fetva doğrultusunda vermiş!..
* GÖZARDI EDİLEN LAIK KURALLAR :Bir devlet kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı, üç kere “Başörtüsü dinin emridir” şeklinde fetva vermiştir. Zaten aksini değil başkanlık, Müslüman'ım diyen hiçbir kimse söyleyemez. Çünkü bu, bir iman meselesidir. Mustafa Kemal Atatürk de Söylev ve Demeçlerde “Dinimizin tavsiye ettiği tesettür; hem hayatımıza hem de fazilete uygundur” demiştir. Annesi Zübeyde Hanım ve eşi Latife Hanım’ın başörtüsüz bir tek resmi yoktur. Atatürk’ün kadın kıyafeti ile ilgili bir inkilabı da mevcut değildir. Anayasamızın 24. maddesi de: “Herkes, vicdan, dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir. Kimse, ibadete, dini ayin ve törenlere katilmaya, dini inanç ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz. Dini inanç ve kanaatlerinden dolayı kınanamaz ve suçlanamaz.” şeklindedir.

   NOT:BAŞÖRTÜSÜ ESKİ YAHUDİ, İSEVİ  GELENEKLERİNDE DE ELBETTE VARDI. HATTA GÜNÜMÜZDE DE RAHIBELER HALA BAŞÖRTÜLÜDÜRLER. AMA BU  BAŞÖRTÜSÜNÜN ONLARDAN ALINDIGINI GÖSTERMEZ! AKSINE YÜCE RABBİMİZİN  YAHUDİ VE ISEVİ-HIRİSTİYANLARA DA AYNI EMIRLERI- NAMAZ, TESETTÜR-  GÖNDERDİĞİNİ AMA BİR ÇOK BOZULAN EMİR- YASAKLAR ZİNCİRİ İÇİNDE BAŞÖRTÜSÜNÜN BOZULMADAN KALDIĞININ İŞARETİDİR

 
Bugün 448 ziyaretçi (629 klik) kişi burdaydı!










 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol