***
































ALLAH (C.C) KİME HAYRI MURÂD ETTİYSE, ONU DİNDE FAKÎH (ÂLİM) KILAR.

DİYANETİN 213 SORUYA VERDİĞİ CEVAPLAR-8

DİYANET -8

DİĞER SAYFALAR
1-25 26-50 51-75 76-100 101-125 126-150 151-175 176-213

176- Yaş günü kutlamak için bir takım masraflar yapmak caiz midir?
Dinimizde yaş günü kutlaması diye bir uygu-lama yoktur. Ancak, her yıl ömür takviminden düşen bir yaprağın nelerle dolu olduğuna bakmalı, onun muhasebesini yapmalı, kıyamet günü gelip hesaba çekilmeden kendini hesaba çekmeli, yarın karşısına çıkmasını, yüzünü güldürmesini istediği işleri çoğaltmalı, yüzünü kızartacak davranışları varsa onları tövbe edip affettirmeli, benzeri kötülükleri bir daha yapmamaya kendini zorlamalı, her yaş yılının bir öncekine nazaran daha olgun maddî-manevî daha karlı olmasına dikkat etmeli. Yoksa Müslüman sadece yaşı sayısınca mum söndürmenin saçmalığına kendini kaptırmamalıdır.

177- Gayr-ı müslimin kanını almak veya ona vermek caiz midir?
Tedavi için yapılan kan naklinde, kan verenin Müslüman veya gayr-ı müslim oluşunun bir farkı yoktur.

178- Gayr-ı müslimlerin camiye bağışta bulunması caiz midir?
Bir gayr-ı müslimin gönül rızası ile cami inşa-atına yaptığı bağış kabul edilebilir.

179-  Ehl-i kitabın kestiği yenir mi ve kapsülle bayıltma ile kesilen hayvanın etinin yenmesi caiz midir?
Yahudi ve Hıristiyanlar (Ehl-i Kitap) tarafından usulüne uygun şekilde, kanı akıtılarak kesilen, eti yenilen hayvanların etierinin yenilmesi caizdir.

Ancak, başı koparılmak, başına tokmak vurulmak, gözüne şiş saplanmak veya şoklamak suretiyle öldürülen, yahut da bu gibi işlemler sebebiyle öldükten sonra kesilen hayvanların etlerinin yenilmesi haramdır. Bunlar murdar ölmüş sayılır.

Fakat, başına tabanca sıkılmak veya elektrik akımına bağlanmak, kapsülle bayıltmak gibi bir etkiden sonra böyle bir işleme tabi tutulan hayvan, henüz ölmeden usülüne uygun olarak kesilirse etinin yenilmesi caiz; öldükten sonra kesilirse haramdır.

180- Hıristiyanların kutsal günlerinde kestikleri hayvanlardan hediye edilen et yenir mi?
Hıristiyan ve Yahudilerin, ister kutsal gün ve bayramlarında, ister başka zamanlarda olsun;

kesim esnasında açıkça, Mesih, Meryem ve Aziz gibi bir isim anmadan usulüne uygun şekilde kanı akıtılarak kestikleri eti yenilen hayvanların etlerinin yenilmesi caizdir. Fakat kesim esnasında Allah'tan başkasını andıkları, bilinir veya duyulursa bu hayvanın etini yemek haramdır. Çünkü bu, Allah'tan  başkası  anılarak kesilen  hayvanlardandır.

181- Gayr-i müslim ülkelerde, Müslüman kişi içki, domuz eti gibi haram olan şeyleri satabilir mi?
Bir kimsenin herhangi bir malı satabilmesi için, önce o mala sahip olması gerekir. Sahip olunmayan bir şeyin satılabilmesi, şüphesiz söz konusu değildir.

İslamî hükümlere göre, domuz eti, sarhoşluk veren içki ve benzerleri, bir Müslümanın sahip olabileceği mütekavvim bir mal değildir. Müslüman bunları satın alamaz, imal edemez ve edinemez. Bu itibarla, bir Müslümanın, müşteriler gayr-ı müslim bile olsa, bu tür haram malların ticaretini yapması, dinen caiz değildir.

182- Eti yenmeyen bîr hayvanın sütüyle beslenen bir koyunun eti yenir mi?
Domuz ve benzeri eti yenmeyen bir hayvanın sütüyle beslenmiş koyun ve benzeri hayvanların etlerinin yenilmesi caizdir. Çünkü, süt müstehlektir. Emen hayvanın bünyesinde sindirim yoluyla kimyevi değişikliğe uğramakta ve bir belirti kalmadan yok olmaktadır.

183- Kadın ve erkeğin kısırlaştırılması dinen caiz midir?
İslam dininde, sağlık için zararlı olmayan ve devamlı kısırlığa yol açmayan gebeliği önleyici tedbirlere başvurmak caizdir. Devamlı kısırlığa yol açan ilaç veya aletlerin kullanılması, kadın veya erkeğin ameliyatla kısırlaştırılması kesin hayatî bir sakınca bulunmadıkça caiz değildir.

184- Koca, eşinin karnındaki çocuğu düşürmeye karısını zorlayabilir mi?
Karı-kocanın ortak isteği ile, gebeliği önleyici tedbirlere başvurmak caizdir. Gebelik gerçekleştikten sonra, kocanın ceninin düşürülmesi için eşini zorlaması caiz olmadığı gibi, kesin bir zaruret bulunmadıkça kadının da cenini düşürmesi veya aldırması caiz değildir.

185- Tüp bebek İslam'a göre caiz midir?
Kadın veya eşindeki bir kusur sebebiyle, tabiî ilişki ile gebeliğin gerçekleşmesi mümkün olmadığı takdirde döllendirilecek yumurta ve sperm, her ikisi de nikahlı eşlere ait olmak (yani bunlardan biri yabancıya ait olmamak), döllendirilmiş olan yumurta, başka bir kadının rahminde değil, yumurtanın sahibi olan kadının rahminde gelişmek ve yapılan işlemin gerek anne ve babanın, gerekse doğacak çocuğun maddî, ruhî ve aklî sağlığı üzerinde olumsuz bir etkisinin olmayacağı tıbben sabit olmak şartıyla, normal yoldan gebe kalması ve anne olması mümkün olmayan evli hanımların, yukarıda belirtilen şartlara uyarak, çeşitli tıbbî usullerle gebeliklerinin sağlanmasında, İslamî hükümler açısından bir sakınca yoktur.

Başka bir kadının yumurtası veya kocası dışında yabancı bir erkekten alınan sperm ile bir kadının gebeliğinin sağlanması ise, insanlık duygularını rencide etmesi ve zina unsurları taşıması sebebiyle caiz değildir.

186- Yaşlı iken Müslüman olan bir erkeğin sünnet olması gerekir mi?
Sünnet olma ameliyyesi, İbrahim peygamberden kalma bir sünnettir. Erkekler için dinî bir vecibe olup, İslamî şeairdendir. Ancak, Müslüman olmanın şartlarından değil, tamamlayıcı unsurlardandır.

Çocuklar büluğ çağına gelmeden sünnet ettirilmelidirler. Maamafih daha sonra da yapılabilir, belli bir süresi yoktur.

Yaşlı bir kimse İslam'a girince, yaşlılığından dolayı sünnet olması zor olursa kendi haline bırakılır. Ne tavsiye edilir ne de men edilir.

187- Estetik ameliyatı olmanın ve bazı uzuvların şeklini değiştirmenin hükmü nedir?
İslam dini, insanın yaratılıştan var olan güzelliklerini daha belirli hale getiren, takı takma, saçları tarama, meşru ölçüde süslenme, güzel giyinme... gibi davranışları mubah kılmıştır. Ancak, fıtraten yani yaratılıştan verilmiş özellik ve şekillerin değiştirilmesini   yasaklamıştır.   Nitekim   Rasulüllah (S.A.V.) Efendimiz, süslenmek maksadıyla vücutlarına dövme yapan veya yaptıranlara, dişlerini yontarak seyrekleştiren ve şeklini değiştirenlere lanet etmiştir. Bu itibarla, Allah'ın yarattığı şekli beğenmeyerek, ameliyatla bazı uzuvların şekillerini değiştirmek, tabiî güzelliğin fevkinde güzellik aramak dinen caiz değildir. Kur'an-ı Kerim, şeytanın "Şüphesiz onlara emredeceğim de Allah'ın yaratılışını değiştirecekler" (Nisa, 119) dediğini naklederek, bu tür davranışları şeytanî işler olarak nitelemiştir.

Ancak, vücudun herhangi bir uzvunda, insanı aşağılık kompleksine iten toplum içinde küçümsenmesine ve böylece elem ve üzüntü duymasına sebep olan bir anormallik veya fazlalık bulunursa, bunun ameliyatla düzeltilmesi bir tedavi şeklidir. Bu itibarla; bu maksatla yapılan ve yaptırılan estetik ameliyat dinen de sakıncalı değildir.

188- Kadınların parfüm ve benzeri güzel kokular sürünmeleri ve makyaj yapmaları caiz midir?
Kadınların, ev içinde eşlerine daha cazibeli ve güzel görünmek için süslenmelerinde, makyaj yapmalarında ve güzel kokular kullanmalarında bir sakınca yoktur.

Ancak, bu tür şeyleri eşlerinden başkalarına hoş görünmek için yapmaları ve parfüm, kolonya ve benzeri kokular sürünerek sokağa veya mescide çıkmaları tahrimen mekruhtur.

189- Kadınların saç yaptırması ve kısaltması caiz midir?
Kadın veya erkek, ev içinde birbirlerine daha cazip görünebilmek için süslenebilirler. Başka kadın veya erkeklerin dikkatini çekmek için süslen-meleri ise uygun değildir. Bu süslenme kötü niyet ve davranışlarına göre haram da olabilir.

Kadınlar uzayan saçlarını erkeklere benzememek kaydıyla kestirebilirler. Bunu tesettüre riayet etmek şartıyla, kadın kuaförlere yaptırırlar.

190- Saç boyamak ve boyatmak caiz midir?
Saçı temizlemek, yıkamak, koku sürmek, taramak Peygamberimizin teşvik ettiği hususlardandır. Zira bu konuda: "Saçı olan bakımına özen göstersin" buyurmuşlardır.

Erkeğin saçını, siyah dışındaki kına rengi gibi renklerle boyaması caiz ise de siyah renge boyaması mekruh görülmüştür.

Kadınlar için ise bir sınırlama yoktur. Kadın kocasının izniyle saçını istediği renge boyayabilir veya boyatabilir.

191- Kadınların yüzme dahil spor yapmaları caiz midir?
İslam dininde sağlık için yararlı, vücudu geliştirici her türlü sportif faaliyet teşvik edilmiştir. Özellikle gençlerin bedenî ve ruhî yapılarının geliştirilip güçlendirilmesi istenmiştir.

Hz. Peygamber (S.A.V.) "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz" (Fethu'l-kebir, 2/231) buyurmuştur. Bu konuda kadın erkek arasında bir fark yoktur.

Ancak, ister kadın, ister erkek olsun, Müslüman kişinin bütün fiil ve davranışları, İslamî temel kurallara uygun olmalıdır. Spor yüzünden ibadet ve iş hayatı aksatılmamalı, tesettür kuralları çiğnenmemelidir. Özellikle kadınlar, yalnız kadınlara mahsus olan kapalı yüzme yerleri veya özel yüzme havuzları ve spor salonlarında yüzme ve diğer spor dallarından birini yapmalıdır.

192- Sportif faaliyetler günah mıdır?
İslam özellikle gençlerin hem fiziksel, hem ruhsal yapılarını geliştirmeye önem veren bir dindir. Bu konuda Peygamberimiz (S.A.V.): "Çocuklarınıza ok atmayı, ata binmeyi ve yüzmeyi öğretiniz" buyurmuştur. Bu itibarla; ibadet ve iş hayatını aksatmamak ve sağlığı bozmamak şartıyla makul ölçüler içinde sportif faaliyetlerde bulunmada dinen bir sakınca yoktur.

193- Bilardo oynamanın dinimize göre hükmü nedir?
Oyun sonunda oyun malzemesinin kirasını veya içilen çayların parasını yenilen tarafın ödemesi gibi, küçük de olsa, bir menfaat karşılığında oynanan her türlü oyun kumardır. Dinimizde kumar haram kılınmıştır.

Menfaat sağlamak söz konusu olmasa da, sadece vakit geçirmek amacıyla oynanan tavla, kağıt ve tombala gibi oyunlar, insanın vaktini boşa harcaması ve kumara vesile olmaları itibarıyla mekruh görülmüştür.

İbadeti veya çalışmayı engellemeden ve yenilen tarafın yenen tarafa bir menfaat temin etmeden oynanan bilardo ve benzeri sportif oyunların oynanmasında ise beis yoktur.

194- Erkeklerin altın yüzük ve altın takısı takınmaları caiz midir?
Buhari'nin Azib oğlu Bera'dan rivayet ettiği bir hadis-i şerifte: "Rasulüllah (S.A.V.) bize altın ve gümüş kap kullanmayı, attın yüzük takmayı ve ipekten dokunmuş elbise giymeyi yasakladı" buyurulmuştur. Bir başka hadis-i şerifte: "Altın ve gümüş bardaktan su içmeyiniz; bunların kaplarından yemek de yemeyiniz" buyurulmuştur.

Bu itibarla, altın ve gümüşten mamul kap kullanmak, kadın erkek, bütün Müslümanlar için haramdır.

Altın kolye, altın yüzük ve altından yapılmış diğer takıları takınmak ve ipek kumaştan yapılmış elbise giymek ise, kadınlar için caiz görülmüş;

erkeklere yasaklanmıştır. Gümüş yüzük haricinde demir, tunç, bakır ve benzeri madenlerden yüzük kullanmak caiz değildir. Yüzükte kaş olarak kullanılan taşlar, akik, yeşim ve benzeri taşlar olabilir.

195- Erkekler gümüş yüzük takabilir mi?
Erkeklerin gümüşten yapılmış yüzük takmaları caizdir.

196- Kolye ve maskot taşımanın hükmü nedir?
Dinimizde erkeğin kadına, kadının da erkeğe benzemeye özenmesi caiz değildir. Karşı cinse benzeme özentisi ciddî bir rahatsızlıktır. Kolye ve maskot gibi şeyler kadınların taktığı şeylerdir. Esasta bunların erkek tarafından takılmasında bir beis yoksa da erkeğin şahsiyetine uymayan ve hafif tipleri çağrıştıran görünümleri İslam hoş görmez. Kolye olarak Hıristiyanlığın sembolü olan haç'ı takmak ise haramdır.

197- Türkçe meal okumak hatim yerine geçer mi?
Kur'an-ı Kerim, hem lafzı hem manası ile Kur'an’dır. Lafzı da, manası da ilahidir. Bu itibarla, Kur'an mealleri Kur'an hükmünde değildir. Yüce Rabbimizin öğüt ve buyruklarını öğrenmek maksadıyla, Kur'an-ı Kerim'in meal ve tefsirlerini okumak güzel ve sevaplı bir iş ise de bunları okumakla hatim indirilmiş olmaz.

198- Hz. Peygamberimiz Hz. İbrahim soyun-dan mıdır?
Bu duruma göre Hz. İbrahim'in Yahudilerle bir ilgisi var mıdır?
Hz. Peygamber, Hz. İbrahim'in oğlu Hz. İsmail (a.s.)'ın; Yahudiler de yine Hz. İbrahim'in diğer oğlu Hz. İshak'ın oğlu Yakup (a.s.)'ın soyun-dandırlar.

199- Hz. Peygamber'in nübüvvet mührü hakkında bilgi verir misiniz?
Mühür, bir belgenin doğruluğunu tasdik için yazıların sonuna basıldığından, hem son anlamını , hem de, tasdik anlamını içerir. Yani Hz. Muhammed (S.A.V.) hem peygamberleri sona erdiren, son peygamberdir. Hem de bütün peygamberleri doğrulayıp belgeleyen ilahi bir mühür gibidir.

Allah'ın ilk peygamberi Hazreti Adem'dir. Son ve en büyük peygamberi de bizim peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.V.)'dir. Bu yüzden peygamberimize, peygamberliğin mührü ve peygamberlerin sonuncusu anlamında "Hatemü'l-Enbiya" denilmiştir. Ahzap suresi 40. ayetinde şöyle buyrulmaktadır: "Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir. Fakat 0, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin (mührü) sonuncusudur."

Peygamber (S.A.V.) çevresindeki devletlerle olan ilişkilerde kullanmak üzere bir mühür kazdırmış, üzerine; "Muhammed Rasulüllah" yazdırmıştı. Başkalarının aynı yazı ile mühür edinmelerini de yasaklamıştı.

200- Hz. Halid b. Velid'in Peygamber Efendimiz'in kesilen saçlarını uğur için taşıdığı ne derece doğrudur?
Halid b. Velid Yermuk savaşında sarığını kaybetmişti. Uzun süre aranması sonucu bulunduktan sonra şunları söylemiştir: "Resulullah umre yapmaktayken başını tıraş ettirmişti. Saçını sahabe kapıştı. Ben ise daha atik davranıp alnından düşen saçlarını aldım ve şu sarığımın içine koydum. O günden beri bu sarık başımda iken, hangi savaşa girsem mutlaka başarı kazandım."

Halid b. Velid'in bu sözleri bir çok siyer ve tabakat kitabında yer almıştır.

Yine siyer'e dair eserlerde, Hz. Peygamber (S.A.V.) tıraş olduktan sonra mübarek saçlarını dağıtan Ebu Talha'ya, Halid İbn Velid'in kendisine de ayırması için ricada bulunduğu, Ebu Talha da bu ricayı kırmayarak Peygamberimizin alnının üstünden kesilen saçlarından kendisine verdiği nakledilmektedir.

Bu ve benzeri olaylardan ve rivayetlerden anlaşılmaktadır ki, Rasülüllah (S.A.V.)'in mübarek saçları ile teberrük caizdir. Teberrük kasdı ile bunlar saklanabilir ve başkalarına hediye olarak da verilebilir.

201- İctihad ne demektir?  İctihad kapısı kapanmış mıdır?
İctihad, sözlükte bir şeye ulaşmak için, bütün gücü sarfetmek demektir. Dinî terim olarak ictihad, dini hükümleri delillerden çıkarmak için müctehidin bütün gücünü sarfetmesidir.

İctihad edebilmek için, ahkam ayet ve hadislerinin sözlük ve dinî terim olarak manalarını, hangi hükümlerle icma olduğunu bilmek, kıyasın da şartlarını, illetlerini, hükümleriyle kısımlarını, makbülünü, merdudunu bilip bu hususlarda bir ilmî meleke sahibi olmak gerekir. Böyle bir yeteneğe sahip olan zata müctehid denir. İctihad bir zamana bağlı değildir. Yukarıda belirtilen şartları haiz olan her alim, ictihad yapabilir.

202- Her yüzyılın başında dinî hükümleri açıklayarak,
ümmetin dinini kuvvetlendirecek alimlerin gönderileceğini bildiren hadis doğru mudur?
Cenab-ı Hakk'ın, her yüzyılın başında, bu ümmetin dinini yenileyecek müceddid alimleri göndereceğini ifade eden hadis-i şerif bazılarına göre sahihtir.

Bu hadis-i şerifi Ebu Davud, Hakim, Beyhakî ve Taberanî rivayet etmişlerdir. (Mişkatü'l-mesabih, 1/82, Hadis No: 247; keşfü'1-Hafa, Hadis No: 740). Ancak, Buharî, Müslim gibi alimler bu hadisi sahih görmemişlerdir.

203- Bazı tarikat mensuplarının şeyhlerinin resimlerini taşımaları ve öpmeleri nasıldır?
İster şeyh, ister alim veya herhangi bir büyüğün resmini, ona ta'zim ve ondan himmet beklemek niyetiyle taşımak ve öpmek caiz değildir. Çünkü bu, hem dinimizin "Sadece Allah'tan yardım dileme" prensibine aykırı; hem de batıl din mensuplarının resim ve şekillere tapmalarına benzemesi açısından mahzurludur.

Fakat tazim ve yüceltmek veya ondan yardım dilemek, medet ummak niyeti olmaksızın sadece bir hatıra olarak bir kimsenin resim ve fotoğrafını bulundurmakta bir sakınca yoktur.

204- Ayetleri yorumlamak ne demektir?
Ayetlerin yorumlanması, onların tefsir edilmesi anlamındadır. Terim olarak tefsir: İnsanın gücü, aklı ve bilgisi nisbetinde Kur'an-ı Kerim'i açıklamaya gayret gösterip, Allah'ın murad ettiği manaya ulaşmaya çalışması demektir.

Kur'an-ı Kerim'de bir muhkem bir de müteşabih ayetler vardır. Muhkem, yorumunda tereddüde yol açmayacak kadar manası açık olan ayetlerdir.

Müteşabih de manası tam olarak anlaşıldığı söylenemeyen, tam manaları zaman içinde ilmin gelişmesiyle daha iyi anlaşılabilen ayetlerdir.

Bu güne kadar gelmiş geçmiş tüm müfessirler bu gibi ayetleri tefsir ettikten sonra; "biz ilmî gücümüzle bu yorumu yaptık. Allah kendi muradını daha iyi bilir" derler. Bir çok yorumcunun yorumu -zamanla ilmî keşif ve bilginlerin artmasıyla- eskir ve ayetlerin yeniden yorumlanması gerekebilir. Bu da Kur'an-ı Kerim'in her dem yeni ve taze olduğunu gösterir.

205- "İslam cemaatına tabi olmadan ölen, cahiliyyet ölümüyle ölür" sözü ne derece doğrudur?
Bu söz, Buharî, Müslim ve Ahmed b. Hanbel'in İbn-i Abbas'dan rivayet ettikleri bir hadis-i şerifin bir kısmıdır. Bu hadis-i şerifin tam metni şöyledir:

"Bir kimse devlet başkanından hoşlanmadığı bir şey görürse sabretsin. Zira her kim cemaatten bir karış ayntır da ölürse, bu bir cahiiiyyet ölümüdür." (Kamil Miras, Tecrid-i Sarih Tercemesi, 12/292, No: 2112; Müslim, Sahih 3/1477, No: 1849, imare, 55, 56 Trc. Ahmed Davudoğlu 9/19-21)

Bu manada Abdullah İbn-i Ömer'den, Ebu Hüreyre'den ve daha bir çok sahabeden rivayet edilen sahih hadisler vardır. Bu hadisler, toplum dan ayrılmamanın ve fasık ve zalim bile olsalar, masiyeti emretmemek şartıyla amirlere itaatın gerektiğini ifade etmektedir.

"Cahiliyyet ölümü", "dinsiz" ölmek demek değildir. Cahiliyyet devri insanları, otorite tanımaz, kimseye itaat etmez başıboş kimselerdi. Amirine itaat etmeyip toplumdan ayrılan bir Müslüman da onlara benzeyeceği için asî olmuş o!ur, demektir.

206- Vatan mı önemli din mi? Vatanı kabul etmeyenlere ne demeli?
İnsanın dini de, vatanı da kutsaldır. Bunların hangisi daha önemli diye bir ayırım yapılması uygun değildir. Esasen bunlardan birini tercih mecburiyeti de yoktur. Dini olmayanın vatanın değerini kavrayamadığı gibi vatanı olmayanın da esaret altında dinini yaşaması mümkün olmaz. Bundan dolayı vatanı düşman saldırısından korumak dinimizin en önemli emirleri arasındadır. Dinimize göre insanların en hayırlıları vatanı uğrunda malları ve canları ile düşmanla çarpışanlardır. Yardımın da en hayırlısı en faziletlisi bu yolda çarpışan gazilere, bu uğurda canlarını feda eden şehitlere yapılan yardımdır. Malıyla canıyla bu vazifeye katılmaya muktedir olmayanların da kalemleriyle dilleriyle buna katılmaları gerekir. Bir hadis-i şerifte: "Müşriklerle mallarınızla, canlarınızla ve dillerinizle cihad ediniz" diye buyrulmuştur. (Riyazü's-Salihin, 1/572 No: 1354; Ebu Davud;

 Sünen, 3/22 No: 2504, Cihad, 18; Sünen 6/7, Cihad, 3)

207- "Vatan sevgisi  imandandır" sözü hadis-i şerif midir?
Bu sözün ifade ettiği mana doğrudur. Ancak hadis yani Peygamberimizin sözü olarak sabit değildir.

208- Askere gitmek istemeyenin durumu nedir?
Dinimiz bize cihadı, yani bir takım kutsal değerler uğruna düşmanla savaşmayı emreder. Askerlik; malı, canı, namusu, dinî, nesli ve bütün bunların içinde barındığı yurdu korumak için yapılır. Bu görev bazen farzı kifaye, gerektiğinde de her Müslüman üzerine farzı ayın, yani dinî bir vazife olur. Pek çok ayet ve hadis bu görevin önemini anlatır. Askerlikten kaçmak, hadis-i şeriflerde kafirlikle eş tutulan büyük günahlardan biridir. Hem bu dünyada hem de ahirette cezası çok büyüktür. Bu nedenle hakiki şehitlik mertebesine de sadece devletin organizesindeki savaşlarda ulaşılabilir. Meşru devlete başkaldıran eşkiyanın safında ölmek şehitlik değildir. Bir hadiste "Malın-dan, kanından, dininden ve çoluk-çocuğundan dolayı öldürülen şehittir" buyurularak bu konu • veciz bir şekilde ifade edilmiştir. (Tirmizi, A. Hanbel)

209- Avrupa'da emekli olan memleketine dönmek zorunda mıdır?
Müslüman’ın hayırlısı, ne dünyasını ahireti uğruna, ne de ahiretini dünyası uğruna feda etmeyen, belki her ikisinden de payını alandır. Kendinin ve çoluk çocuğunun dinî ve ahlakî ölçülere bağlı kalarak, İslam'a, onun ahlak kurallarına bağlı, vatan sevgisine sahip olarak asimile olmadan, iman ve ibadetinden taviz vermeden, yaşamlarını devam ettirecekleri, çevrelerine İslamî açıdan da örnek olacakları sürece yurtdışında kalmalarında bir sakınca olmaz.

Ancak, dünyadan payinı almış olan bir Müslüman kendinin ve yakınlarının din ve ahlak bakımından bozulacağı, millî benliğini, vatan sevgisini kaybedeceği ileri de çocuklarının veya torunlarının asimile olup dinî ve millî değerlerine karşı yabancılaşma, kültürünü ve kimliğini unutma tehlikesi söz konusu olacaksa, bir an önce vatanına dönmesi, kendini ve sorumlu olduğu neslini bu tehlikeden koruması gerekir. Zira her Müslüman’ın hem nefsini hem de ehlini cehennem ateşinden koruması Allah'ın emridir.

210- İslam dininde muska yapmak, taşımak, okuyup üflemek var mıdır?
Dinimiz insan hayatına ve sağlığına büyük değer vermiş; bunların korunmasını istemiştir. Sağlığı korumak insanın vazifesi olduğu gibi, hastalandığı takdirde sabretmek ve her imkana başvurarak hastalığın tedavisine çalışmak da dinî bir vecibedir.

Hz. Peygamber (S.A.V.); hastalanınca tedavi olalım mı diye kendisine soranlara: "Tedavi olunuz; çünkü Allah her hastalık için bir de ilaç ve tedavi yaratmıştır; bundan bir dert müstesnadır ki o da ihtiyarlıktır" buyurmuştur.

Peygamber (S.A.V.) hastalıkların tedavisini emretmiş, hastalandığı zaman kendisi de günün şart ve imkanları ölçüsünde, ilaçlar kullanmış ve tedavi görmüştür. Ayrıca, Cenab-ı Hak'tan şifa isteyerek dua etmiş; şifa talebi ile bazı sure ve ayet-i kerimeleri de okumuştur, Böyle yapan kişilerin yaptıklarını da reddetmemiştir. Ancak, okunan dualar anlaşılır ve şifa dileyen ifadeler olmalı; ayet ve dualar tahrif edilmemelidir.

Ayet ve duaların yazılıp, muska olarak taşınmasına gelince: Hz. Peygamber, uykuda korkanların okumalarını tavsiye buyurduğu bir duayı, ashaptan Abdullah b. Amr'ın aklı eren çocuklara öğrettiği, henüz aklı erecek yaşa gelmemiş olan çocukların da yazıp boyunlarına astığına dair rivayete dayanarak, bazı bilginler bunun caiz olduğunu söylemişlerdir.

Ancak, İbn-i Abbas, ibn Mes'ud ile Hanefiler ve bazı Şafiîler de nazarlık vb. taşımasını yasaklayan rivayetlere bakarak ayet ve duaların yazılıp taşınmasının caiz olmadığı görüşünü benimsemişlerdir.

Muskacılığın bir meslek haline gelmemesi, dinin ve dini duyguların basit çıkarlara alet edil-memesi bakımından ayet ve duaların muska olarak yazılmaması, şüphesiz daha uygundur. Çocuklara ve okuma bilmeyenlere bilenler, bir menfaat beklemeden okuyabilirler.

Tıbbi tedavi yanında telkin ve dua ile tedavi usulü, asırlar sonra, müspet ilmin de dikkatini çekmiştir.

211- Ebced Hesabı var mıdır? Mahiyeti nedir?
Ebced, Arap alfabesinin ilk tertibi ve harflerinin taşıdığı sayı değerlerine dayanan hesap siste-midir. Harflerin böylece tertibinden maksat ise, Arap alfabesindeki harflerin kolay öğretilmesi ve hafızada kalmasını sağlamak için eski dönemlerde geliştirilmiş bir formül olup, bir anlamı bulunmayan kelimelerinin ilki "ebced" şeklinde okunduğu için bu adla anılmıştır.

Hemen her alfabedeki harflerin çok eskiden beri rakam olarak birer karşılığının bulunduğu bir başka deyişle harflerin rakam yerine kullanıldığı

bilinmektedir. Arap alfabesinin ebced tertibine dayanan  rakam ve hesap sistemi, Müslüman milletler arasında da kullanılmaktadır. Edebiyatta olaylara, doğum ve ölümlere, zafer ve savaşlara tarih düşürmede ustaca kullanılmıştır.

212- Cifir hesabı var mıdır? Mahiyeti nedir?
Arapça bir kelime olan cefr sözlükte "sütten kesilmiş kuzu, oğlak; içi taşla örülmemiş geniş kuyu" anlamına gelir. Terim olarak geçmiş ve gelecekten haber verdiği iddia edilen ve ilmî bir esasa dayanmayan bir bilgi adıdır.

Rivayete göre Ca'fer es-Sadık Hz. Peygamber'in soyundan gelenlerin geçmiş ve gelecekle ilgili muhtaç bulundukları bütün gizli bilgileri bir kuzu ve oğlak (cefr) derisinin üzerine yazmış ve muhtemelen bu yüzden bu bilgilere cefr denmiştir. Daha çok Şia tarafından, geleceğe ait haberler ihtiva ettiği öne sürülür. Bunlar ne dinî ne de ilmî gerçeklere dayanmaz.

Kur'an'a göre gayb bilgisi uluhiyyet vasıflarındandır. Allah bazı Peygamberlerini dilediği bilgilere muttali kılar.Kur'an'a göre gayba ait haberlerin yegane kaynağı vahiydir. Şia'nın, Hz. Peygamber'in kendisine gelen vahiylerin bir kısmını yalnız Hz. Ali'ye bildirdiğini iddia etmeleri, Rasulüllah'ın nazil olan vahiylerin tamamını bütün ümmete tebliğ ettiğini ifade eden Kur'an ayetieriyle çelişmektedir. (Maide 67; Hud 12; Kehf: 27) Ayrıca bu iddialar, Hz. Aişe, Hz. Ali ve İbn Abbas gibi saha-bilerden nakledilen rivayetlere de aykırıdır.(Buhari, llim, 39, Cihad, 71; Müslim, Edahi, 8; Müsned, 1,108).

Cefr'e dair telakkiler, Batıni-İsmaili çevreler ve eski dini-felsefi kültürleri nakleden kaynaklar yoluy-la İslam dünyasına girmiş, şiilerin çoğunluğu ile bazı sünni alimler de bundan etkilenerek Cefrin, herkes tarafından merak edilen, geleceğin bilgisini içerdiğini zannetmişlerdir. Ancak, vahiy sona erip tamamlandığına göre cefr ile geleceğe ilişkin kesin bilgiler ortaya koyma düşüncesi, iddiadan öte bir şey değildir. Ayrıca, cefr işlemlerinde kullanılan metinler ilmi kurallara dayanmaktan uzak ve bilmece niteliğindedir. Gazzali de "harflerin belli anlamlar ve sayısal değerler ifade ettiği konusunda hiçbir tutarlı ve ilmi delil yoktur" (Fedailü'l-Batıniyye, s. 66-71) demektedir.

213- Yehovacılık nedir? Yehova kimdir? Gayeleri nedir?
YEHOVA  ŞAHİTLERİ

Yehova Şahitleri adlı örgütün kurucusu bir papaz olan Charles Taze Russel (1852-1916)'dir. Yehova şahitleri ile ilgili kitaplarda "Bin yıllık kral-lığın peygamberi" olarak kabul edilir. Önceleri

Protestan Presbiteryan kilisesine bağlı iken, sonra Protestan Congregasionalist kilisesine geçip oraya üye oldu. Kendisi ilkokul mezunudur. Bu kiliseden de ayrılarak Hıristiyanlığı tekrar incelemeğe başladı. Çevresine kendisinin bir çoban olduğunu söyledi.

Russel, satışa çıkardığı bir buğdayın az miktarının bile çok fazla ürün vereceğini, bu buğdayın mucizeli olduğunu ilan etti. Buğdayın içindeki büyük mucizeye inananlar bir avuç buğdayı 60 Dolara alarak ektiler. Fakat doğru dürüst bir mahsul alınmayınca dolandırıldıklarını anlayanlar mahkemeye verdiler. Mahkeme huzurunda bu buğdayın diğer buğdaylardan farkı olmadığını itiraf etti ve mahkum oldu.

Bu örgüt bir zamanlar Russelizm veya ciddi İncil araştırmaları adıyia anılmış ve reformcu Luthercilik olarak görülmüştür. Hedefleri tanrının denetiminde İsa'nın krallığında bir dünyla krallığı, tek tip toplum tek dernek düzeni kurmaktır.

Örgüt 1884 yılında Amerika Birleşik Devletleri tarafından tanınmıştır.

Yehova:

Yehova kelimesinin aslı "Yahve"dir. Galat olarak Yehova şeklinde kullanılmaktadır. Yahve İsraillilerin milli ilahlarının adıdır. Örgüt önceleri "Russel" tarikatı adıyla çalışmasını sürdürüyordu.

26.7.1931 tarihinde tanrının şahitleri anlamında olan "Yehova şahitleri" adıyla kendilerini göstermeyle başlamışlardır. Örgüt literatüründe adları bazen "Hıristiyan Yehova Şahitleri", "Hıristiyan şahitler" olarak da geçmektedir.

Yehovacıların kutsal kitabı Hıristiyanların kutsal kitabı olan İncil’dir. 1950 yılındaki yeni çevirmede kitabın metnine 200'den fazla Yehova adını katmışlardır. Hıristiyanlığın kutsal kitabı 66 kitaptan ibarettir. Bunların 39'u Yahudilerin de kutsal kitabıdır.

İsa'nın dünya krallığının başladığını ileri sürerek devletlerin ve hükümetlerin sonunun yaklaştığını, tarihler vererek ortaya atmışlardır. Bu tarihler, 1914, 1918, 1925 ve 1975'tir. Fakat iddialarının hiçbiri gerçekleşmemiştir.

Yehovacılar 66 kutsal kitaba kattıkları yeni yorumlarla ayrı bir akım,ayrı bir Hıristiyanlık mezhebi şeklinde görünürler. Bazı Hıristiyan mezhepleri İsa'yı ilahlaştırır ve malum üçleme içinde sayar. Yehovacılar için tek ilah Yehova olmakla birlikte, onun yanında ilaha eşit olmayan fakat aynı zaman-da onun oğlu olan insan üstü bir varlık vardır. O da İsa'dır. İsa Yehova’nın sağında yer almıştır ve onun oğludur. Bu şekilde bile İsa’yı ilah olmaktan çıkarmaları ve ruhu kabul etmemeleri katolik, ortodoks ve bazı protestanları kızdırmıştır.

Hıristiyanlıkta insanların doğuştan suçlu olduğuna inanılır. İnsan bu suçundan kendisi değil, ancak İsa'nın yardımıyla kurtulur. Yehovacılarda bu ilkeyi benimserler. İslam dininde ise insan doğuşta günahsızdır. Herkes kendi işlediğinden sorumludur. Hiç kimse başkasının günahını yüklenmez. (Fatır: 18)

Müslümanlara inançlarını aşılamak için Hıristiyan yönlerini gizlerler. Kiliseye gidildiğini söylerler ve çok zaman Yehova yerine Müslümanlara mü'nis gelmesi için "Allah" ve diğer İs!amî terimleri kullanırlar. Yehovacıların kendilerinde ibadet yok demeleri doğru değildir; kendilerine göre dua, Hıristiyan kutsal kitabından parçalar okumaktan ibarettir. Ayrıca vaftiz ve şükran yemeği de vardır.

Yehova şahitleri ahirete inanmaz. Cennetin dünyada olacağına, İsa'nın oradaki krallığına inanırlar. Ruhun ölmezliğine inanmazlar. Üçleme inancını yorumlamaları bazı Hıristiyan mezheplerden farklı olmakla birlikte onu reddetmezler. Kutsal ruh'a inanırlar ve onu cismani değil ruhani olarak telakki ederler. İsa'nın doğum günü (Büyük paskalya yortusu)'nda özel yemek yemezler. Dünya onlara göre bakidir. Devlet yerine "Yeni Dünya Derneği"ni kabul ederler. Kendilerini bir millete ve vatana bağlı hissetmek şöyle dursun, bu düşüncelere tamamen karşıdırlar. Bazı Hıristiyanlıktan gelen önemli inançları benimser görün düklerinden kendilerini asil Hıristiyan olarak gösterirler. Bu yönleriyle bir Hıristiyan mezhebi gibi görünseler de, diğer yönleriyle milletlerin ve devletlerin varlığını, mevcut iktisadî, ictimaî, millî, siyasî, rejimî, hukukî düzeni ve hudutları reddet-tiklerinden diğer mezheplerden farklılıklar gösterirler.

Bayrağa karşı çıkarlar. Bayrak sevgisini tapınma olarak algılarlar. Milliyet ve vatan sevgisini reddederler. Vatan bütünlüğü, vatan savunması ve istiklal mücadelesine ve askerlik yapmağa karşıdırlar.

Görüldüğü üzere Yehova şahitleri sadece bir vicdanî inanca sahip kişiler olmayıp aktif, faal bir örgütün elemanı ve eylemcileridirler. Örgütteki rütbeleri, direktörlük, bölge yöneticisi, şube yöneticisi, eyalet yöneticisi, çevre yöneticisi ve toplantı hizmetçisi veya yöneticisi şeklinde sıralanır.

Bu teşkilat iç içe kurulmuştur. Kaç memlekette faaliyet halinde ise her memlekette 7 kişiden oluşan bir komite kurarlar.

Baş büroları New York'tadır. Burası karargahtır. Diğer memleketlerde de şube, bölüm büroları, hatta ayrı basım ve dağıtım evleri kurulmuştur.

 
Bugün 770 ziyaretçi (1072 klik) kişi burdaydı!










 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol