***
































ALLAH (C.C) KİME HAYRI MURÂD ETTİYSE, ONU DİNDE FAKÎH (ÂLİM) KILAR.

3- PAZARTESİYİ BEKLERKEN

PAZARTESİYİ BEKLERKEN
 
Bir sali günüydü.
'Yoğun bir iş temposuyla geçen günün akşamında eve varmak ne güzel… Daha da güzeli elini yüzünü hoş kokulu sabunlarla yıkayip, üstüne rahat ev kıyafetlerini geçirmek… Sonra şöyle güzelce televizyonun başına kurulup eline kumandayı almak…'
Oturduğu yerde sızlanmalarını dindirmek icin ayaklarini yuksekce bir yere kaldirip uzandi. Yorgunlugu simdi cok daha belirginlesmis, kulce gibi uzerine cokmustu. Oh! Tam sekerlemelik bir andi. Gozlerini yumdu, televizyonun sesini kisti.
Sabah gec kalkmasina ragmen cok is yapmis, cok yere gitmisti. Gec yatmasi da cabasi… Soyle bir dusundu:
'Evi silip supurmek, carsiya cikip sayisini hatirlamadigi kadar magaza gezmek, alisveris yapmak, bu arada faturalari unutmamak, her biri icin saatlerce sira beklemek, sonra o esyalari elleriyle tasimak…'
Çok, cok zahmetli bir gun olmustu bugun.
Ayaklari, kollari, her yeri sizliyordu. Burnuna sabunun guzel kokusu geldi. Leylâk gibi, insana eflatun rengini hatirlatan ferahlatici bir kokuydu bu... Derin derin icine cekti. Galiba bu kokunun uykuya da tesiri vardi. Davetiye cikarmis gibi, uyku hemen basucunda bitiverdi. Tam kendini uykunun o tatli tatli dalgalanan, masmavi ve ilik denizine atacak, imkânsizin mumkune donustugu yerlerde gezecek hattâ uçacakti ki, aklina aksam namazini kilmadigi geldi. Dusunmemeye calisti.
Yok, hayir! Aksam namazini kilmamisti. Ama cok yorgundu. Olsun, yine de kilmamisti. Ama kipirdayacak hali kalmamisti, her yeri sizliyordu, zaten namazini kilsa bile huşuyla degil, bir an evvel kilmis olmak icin kilacakti. Biraz dusunup aklina gelen birkac onemli onemsiz bahaneyi de siraladi. Icindeki uzlasmaya yanasmayan o inatci ses tek cumleyle cevap verdi: Kilmamisti iste, kilmamisti, kilmamisti…
Bahanesini gecerli hale getirmek, inatci sesin inadini kirmak icin daha cok dusundu:
'Zaten bu sene universite imtihanina giriyorum. Gece yarilarina kadar ders calis, okul, dershane, etütler… Sabah namazlarina da genelde kalkamiyorum, oglenleri okulda kilamiyorum, hattâ bazen, yok yok, genellikle ikindileri de…
Ne oyle bölük pörçük... Bir sey yapildi mi tam olmali. Seneye hayirlisiyla universiteyi bir kazanayim… Hepsini bes vakit kilmaya baslarim. Hayatim nasil olsa duzene girer. Simdiki kadar yogun da olmam. Bu sene gecis yili. Olmuyor iste bu yogunlugun icinde!'
Universiteli olmakla, yepyeni bir pazartesiyle yepyeni bir hayata baslayacakti... duzenli bir hayata. Tabii, namazlari tam bir hayata..
Ah pazartesi, bir gelse!
………
Ve universite yillari.
 
Bir sali gunuydu.
Artik subat tatilinin yaklastigi, insanlarin kayip dusmesini bekleyen buzlarla kapli, soguk yollarda gecirilen kosturmacali bir gunun aksaminda kendini eve zor atmisti.
Yogun bir gunun bitiminde evine varmak ne guzel bir duyguydu.
'Bir de mor veya mavi renkli, kokulu sabunlarla yikanip, yuzune gozune, eline ayagina yapisip onun yorgunlugunu artirmak icin agirlik yapan tozdan kirden kurtulmak herhalde dunyanin en guzel duygularindan biriydi.'
Gerci sabun evindekiler kadar kaliteli degildi. Bazen yuzunu tahris de ediyordu; ama olsun. Ogrencilik hayati iste…
Oturdugu koltukta hemen uyuyabilecegini biliyordu.
Cok yorgun ve uykusuzdu. Gece sabaha kadar ders calismis, erkenden deneme imtihana gitmis, yetistirmesi gereken odevi yapmak icin kutuphanede bir hayli vakit gecirmisti.
O kadarla kalsa yine iyi… Eksik ders notlarini tamamlamak icin kosusturup fotokopicilerde epey ter dokmustu… 'Uff ne tempo ama!' diye dusundu.
'Hic de oyle bir kere kapagi atmakla bitmiyormus… Asil zorluk universitedeymis meger. Simdi calistigim kadar universite imtihanina hazirlansaydim en yuksek bolumu kazanirdim alimallah…'
Basini yastiga koydu. Uzerine sicacik bir battaniye aldi. Burnuna ikinci sinif da olsa guzel kokan sabunun kokusu geldi. Bir an evini hatirladi.
'Az kaldi. 2-3 imtihan sonrasi, yaklasIk 2 hafta sonra evdeyim.'
Annesinin mis gibi yemeklerinden yiyecek, yuzunu evlerinin guzel ve kaliteli sabunlariyla yikayacakti.
Bu dusunce onu keyiflendirdi. Gozlerini kapadi, yuzunde ailesini dusunmenin verdigi tebessumle, bedeninde uzun zamandir suren kosusturmanin yorgunluguyla, uykunun insani ucurup yorulmaksizin gezdirdigi degisIk âlemlere yola cikmaya hazirlaniyordu...
Birden aklina aksam namazi geldi. Eskisi kadar inatci olmasa da, o ses yine konusmaya baslamisti:
'Oooo, bu yorgunlukla cok zor bir is simdi bu. Kalkacak, agriyan bacaklariyla yuruyecek, sizlayan kollarinla, ellerinle abdest alacaksin… Soguk suyu da hesaba kattin mi? Sicacik battaniye terk edilip namaz kilmak...'
Kilmaliydi!!!
İnatci sese karsi, o da inat etti:
'Yarim yamalak, bu yogun temponun icinde, hizli hizli kilinacak namazin ne hayri olur ki... Kosturmanin icinde boyle gecistirilmis namazlar… Yok yok, olmaz oyle. Su imtihanlar bir bitsin, su okul bir bitsin, meslegimi elime bir alayim. Adam gibi kilmaya baslarim…'
Pazartesi bir gelse.
Yeni bir hayatin ilk gunu olacakti... Artik meslegini eline almis cok daha duzenli ve stressiz hayata baslamis olacakti. 'O zaman kilarim, hem bugunlerin kazasini da yaparim.' diye dusundu. Sonra icinde feryatlar koparan o sesi duymamak ve hattâ onu da rahatlatacak bir cozum bulabilmek icin, yarin bir gun calisacagini, sabah erken kalkip namazini kilip hattâ cok sevdigi sabah uykularindan vazgecip, namazdan sonra yatmayip Kur'ân okuyacagini, ogle tatillerinde namazini rahatlikla kilabilecegini, ikindiyi kisa gunlerde is yerinde, uzun gunlerde evinde, aksam ve yatsiyi evinde sakin ve huşuyla kilacagini hayal etti. Nasil olsa kilacakti.
Yeter ki şu yogun tempolu, stresli okul gunleri bir gecsin… İse baslayacagi, yeni bir baslangic yapacagi pazartesi bir gelse..…
……..
Ve is hayati….
 
Bir sali gunuydu.
İsten yorgun argin eve gelmisti. Gelen fakslar, yapilan gorusmeler, arananlar, arayanlar… Insanlara laf anlatmak cidden cok zordu. Hele bir de iş yerinde donen ayak oyunlari. Cekememezlikler, kavgalar.. hadi hepsi bir yana, isten cikip da eve gelmek icin cekilen trafik cilesi... Bazen caddede yolun ilerisinin gorundugu yerlerde kilometrelerce uzayan tikanik yolu, beklesen arabalari gorunce aglayasi geliyordu.
Sonunda varabildigi evinde olmanin mutluluguyla elini, yuzunu guzel kokan bir sabunla yikadi. Yorgunluktan dile gelmis ayaklarini yuksekce bir yere koyarak uzandi.
Gozlerini kapadi. Bugun ayaklarinin sizlamasina bas agrisi da eslik ediyor, Bremen mizikacilarininkine benzeyen uyumsuz bir koro gibi kendilerince bagrisiyorlardi.
Sabunun hos kokusunu duydu. Uyku, guzel kokulu yumusacik mavi bir bulut gibi onu sarip sarmaladi.
Tam o bulutun uzerinde yola cikacakti ki, 'namaz' dedi icindeki ses, her gecen gun biraz daha kisilan ses tonuyla…
Ister istemez uyku bulutu aralandi, zihni yeni bahaneler uretmek icin harekete geciyordu ki, icinden bir baska ses daha geldi.
'Evde yemek yok ve aksama yemege arkadaslarini cagirdin…'
Uc saniye icinde uyku kalmadi gozlerinde. O sevimli bulut kuvvetli bir ruzgârla karsilasmiscasina kaciverdi geldigi bilinmeze. Hâlâ ayaklari sizliyor ve basi agriyordu; yine de telas icerisinde mutfagin yolunu tuttu, telâsini bastiracak kadar kuvvetli degildi bu agrilar.
Oyle bir telâsti ki namazi da unutturuvermisti.
…..
 
İşte aile…
Bir sali gecesiydi.
Oturdugu koltugun uzerinde kah uyuyor, kah uyaniyordu. Isin gercegi, uykuyla uyaniklik arasinda bir bolgede, 'Âraf'ta duruyordu.
Ârafin bu yanina gecip gozlerini, uykusuzluktan sizlayan gozlerini aralayip cocugunun atesini kontrol etti. Biraz dusmus gibi olmasi ârafin obur tarafina daha rahat gecebilmesi icin bir biletti sanki. Ici rahatlayarak basini koltuga dayadi.
Camiden yukselen sabah ezani, hasta cocugu soguktan korumak icin her zamankinden daha sıkı kapatilmis evde acik cam bulamamasina ragmen, onun Ârafin öbür yanindan bu yanina yaklasmasina sebep olmustu.
'Cok bitkinim. Sabaha kadar uyutmadi cocuk. Aman ne cileymis bu. Zaten her seyden hasta oluyorlar. Simdi namaza kalkmak.. uzun iş. Cocuk da aglar. Yok yok simdi olmaz.
Hep erteliyorsun ama…..
Şu cocuk duzelsin baslayayim artik namaza. Aman duzelse ne ki, bu defa oburu hasta olur. Yok yok. bu cocuklarla namaz falan kilinmaz. Pek bir zor olur, boyle bir vakit kil, uc vakit kilma. Hos degil zaten. Hayirlisiyla soyle biraz buyusunler. Kendi islerini gorur hale gelsinler.
Onlarin yurudugu, okula basladigi pazartesi gunu baslayacakti namazlarina.. cok duzenli, bol duali ihlasli namazlar kilacakti. Hayirlisiyla bir gelseydi o pazartesi.
………………….
 
Yine bir sali gunuydu.
Bugun yillik izninden bir gundu. Yorgun degildi, sabah da gec kalkmis, agir agir aklina gelen butun kahvaltiliklardan olusan bir sofra kurmus, ogle yemegiyle birlesen bir kahvalti yapmisti. Evin odalarinda yavas adimlarla yurudu. Televizyonu acip elinde kumandasiyla koltuga kuruldu. Bu anin, bu mutlulugun tadini doya doya cikarmak icin eline bol miktarda Erzurumlularin deyimiyle simiska, yani aycicegi almisti. Cit cit.. kanallari dolasti. Hangisinde karar kilacagini dusundu. Citir citir citletilen cekirdeklerle once bir film, sonra eski bir film seyretti. Disaridan gelen yeni bir ezan sesi yine onu kimildatamadi.
"Namaz" dedi icindeki gucsuzlesmis ses. "Namaz!"
Hic yerinden kalkasi yoktu. Zaten yarim yarimdi butun namazlari.
'Hangi gun bes vakit kiliyorum ki.. bir vakit daha neyi degistirecek… İs hayatinda cok zordu namaz kilmak. Hem ev, hem is. Bu kosusturmada cok zordu. Cok zor. Zaten emekliligime de fazla bir sey kalmadi. Ah hayirlisiyla emekli olayim. Artik gercekten her seye yeni bir baslangic yapacagim. Benim yeni pazartesim olacak.'
Kendini ibadete verecekti. Her namazini vaktinde husu ile kilacak, pesinden kazalarini kilacak, tesbihatlari yapacakti. Dahasi gece namazlarina bile kalkabilirdi.
O gun yeni bir baslangic olacakti. Yeni bir hayatin ilk gunu, bir pazartesi olacakti. Ah o pazartesi bir gelse…
Cay demledi; bir sure cekirdek citletti, cay icti. Sonra yavas yavas bir uyku bastirdi. Kanepeye uzandi. Basinin altina bir yastik aldi. Elinde kumanda bir-iki kanal daha gezdi. Yeni bir programda karar kildi.
'Oh be, tatilde olmak kosusturmamak ne guzel! Ama tatilden sonra is basi yapmak hic guzel olmayacak. Off, Allah vere de bu sene resmî tatiller hep hafta icine denk gelse!' diye dusundu.
Uzanip masanin uzerindeki takvimi aldi. Yillik tatilleri gosteren sayfalara bakti. 23 Nisan Sali, 19 Mayis Sali, Ramazan Bayrami Sali, Kurban Sali… Keyiflendi. Sonra oylesine karistirmaya basladi takvimi. O gunun tarihine bakti: ..Agustos sali. Cocuklarinin dogum gunlerine bakti: ..Mart sali, …Haziran sali...
Takvimin ilk sayfalarini acti: 1 Ocak Sali, 2 Ocak Sali, 3 Ocak Sali, Mart sali, Nisan sali…
Haziran, Temmuz, Ekim, Kasim.. hepsi sali..
Dun sali, bugun sali, yarin sali.
'Bir gariplik var bu iste! Acaba?' demeye kalmadan iyice yogunlasan sabun kokulu uykuya daha fazla karsi koyamadi. Esnedi, battaniyesini iyice uzerine cekti.
Gunlerin, aylarin, yillarin, kisacasi hayatin sadece sali gunlerinden ibaret oldugunu anlayamadan uykuya daldi…
…………..
 
Uykuda mıydı, rüyada mıydı anlayamadı. Kıpırdamak istedi; fakat hicbir yerini oynatamadı, sonra gözlerini acmaya zorladı ve gözünü açtığında bir anda cok şaşırdi. Nasıl olabilirdi bu iş? Kendisini seyrediyordu. Biraz yaşlıca bir hanım kazandan bir tasla aldığı suyu bir tahta üzerinde yatan yarı çıplak bedenine döküyor, diğer hanım da güzel kokulu bir sabunla bedenini oğusturuyordu.
Anladı ki ölmüştü. Kılamadığı namazlarını, yerine getiremediği ibadetlerini, boşa geçen zamanlarını düşündü. Artık çook geçti, geri dönüş imkansızdı….
 
S. DEMİRCİ
 
Bugün 629 ziyaretçi (889 klik) kişi burdaydı!










 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol